Osmanlı İmparatorluğu döneminde hizmet veren sosyal amaçlı hayır kurumlarının sayısı binlerle ifade edilmekte…
Bu dönemde,
‘mektep çocuklarına gıda ve yiyecek yardımı yapmak, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, fakirlerin ve kimsesizlerin cenazesini kaldırmak, kış aylarında kuşların beslenmesini sağlamak, öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, dağlara geçitler yapmak, kimsesiz çocukları bayramda sevindirmek’ gibi vakıflar kurulmuş.
Türkler, kurdukları vakıflarla ırk ve din farkı gözetmeksizin insanlığa hizmeti esas almış.
Anadolu’da kurulan şifâhâneler, ruh ve beden hastalıklarının tedâvi edilmesinde önemli işlevler üstlenmiş.
Vakıf hastaneleri aynı zamanda birçok ilaç formülün geliştirildiği ve ilaçların üretildiği önemli sağlık merkezleriydi.
O günkü adlarıyla ‘tımarhâne’ ve ‘ dârüşşifâ’ lar Anadolu’nun en önemli vakıf kuruluşlarıymış.
Bu kuruluşlarda halka bu günkü anlamda poliklinik ve hastane hizmeti, dönemin en iyi hekimleri tarafından parasız olarak verilirmiş.
Bunların içerisinde Edirne’de Sultan yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Beyazıt Külliyesi’nde bulunan şifâhânede, hastalar ‘Musikî’ ile tedavi edilmekteydi ve dünyada böylesi bir merkez daha yoktu.
Yeri gelmişken bir anekdotu hatırlatalım;
Selçuklu Sultanı Gevher Nesibe Sultan, hastadır ve ölüm yatağındadır...
Bu haldeyken bile Gevher Nesibe Darüşşifasının yapımını emreder.
Biliniyor ki beyin ve psikolojik rahatsızlıklar burada kuş ve su sesiyle tedavi edilmekte...
*
Sosyal amaçlı olarak kurulan imarethâneler’de, yetimlere maaş bağlar, kimsesiz kadın ve çocukları koruma altına alır, bu çocukların okuyabilmesi için okullar açarak, öğrenimlerini ücretsiz olarak yapmaları sağlanırdı.
Vakıfların bir başka sosyal amaçlı hizmeti de, yolculuk yapan insanları konaklatmak, sıcak çorba ikram etmek, ticaret kervanlarını ve onların mallarını muhafaza altına almak için yol güzergâhlarında ve şehirlerde kervansaraylar inşa etmekti.
*
Şimdilerde her önüne gelen bir vakıf kuruyor ve koca koca Plazalar inşa edep bunlarda veya konaklarda oturuyorlar...
Eskiden ellerinde bağış makbuzlarıyla dolaşırlardı, şimdi inananları kandırmakla meşguller.
Eskiden karşılıksız olarak Allah rızasına insanların yardımına koşarlardı, şimdi göstermelik olarak numune misali, yurt dışını göstererek yapıyorlar...
Şimdilerde gerçekten hayır yapan vakıflar elle gösterilir oldular.
RAMAZAN ÜSTÜNE BİR-İKİ SÖZ
Mübarek Ramazan ayının güzelliklerini yaşıyoruz…
Yaratan adına gün boyu aç bırakılan, dinlendirilen organlarımız, açlıkla imtihan ediliyor ve akşam iftar saatinde Yüce Allah’ın yarattığı birbirinden güzel rızıklarla buluşuyor…
Ramazan; nefislerin terbiye edildiği, sabrın denendiği, dilin kötü söz söylemediği, ibadetlerin yoğunlaştığı, ruhun yıkandığı Kur’an ayıdır…
Ramazan, kin ve hasetin unutulup, yok edildiği; insanların birbirine daha çok sevgi ile yaklaştıkları, her akşam iftar sofrasına oturulduğunda Allah’ın verdiklerine binlerce şükrün edildiği, nimeti bulamayan insanlara yardım etmenin mutluluğunun yaşandığı; bu mübarek ayda acı çeken, mütecavizlerin saldırısına uğrayan, dünyanın birçok köşesindeki savunmasız insanların acılarına ortak olunduğu yardımlaşma ayıdır…
Ramazan, dayanışma ve hoşgörü ayıdır…
SON SÖZ
Geçmişte vakıf eserleri sayesinde toplum içerisindeki dayanışma ve yardımlaşma güçlenmiş, Ramazan ayıyla da insanlar arasında aynı bağ oluşturulmuş.
Hayatın zorluklarla devam ettiği bu mübarek günlerde; dayanışmanın, korumanın ve hoşgörünün devamı dileğiyle...
Bu dönemde,
‘mektep çocuklarına gıda ve yiyecek yardımı yapmak, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, fakirlerin ve kimsesizlerin cenazesini kaldırmak, kış aylarında kuşların beslenmesini sağlamak, öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, dağlara geçitler yapmak, kimsesiz çocukları bayramda sevindirmek’ gibi vakıflar kurulmuş.
Türkler, kurdukları vakıflarla ırk ve din farkı gözetmeksizin insanlığa hizmeti esas almış.
Anadolu’da kurulan şifâhâneler, ruh ve beden hastalıklarının tedâvi edilmesinde önemli işlevler üstlenmiş.
Vakıf hastaneleri aynı zamanda birçok ilaç formülün geliştirildiği ve ilaçların üretildiği önemli sağlık merkezleriydi.
O günkü adlarıyla ‘tımarhâne’ ve ‘ dârüşşifâ’ lar Anadolu’nun en önemli vakıf kuruluşlarıymış.
Bu kuruluşlarda halka bu günkü anlamda poliklinik ve hastane hizmeti, dönemin en iyi hekimleri tarafından parasız olarak verilirmiş.
Bunların içerisinde Edirne’de Sultan yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Beyazıt Külliyesi’nde bulunan şifâhânede, hastalar ‘Musikî’ ile tedavi edilmekteydi ve dünyada böylesi bir merkez daha yoktu.
Yeri gelmişken bir anekdotu hatırlatalım;
Selçuklu Sultanı Gevher Nesibe Sultan, hastadır ve ölüm yatağındadır...
Bu haldeyken bile Gevher Nesibe Darüşşifasının yapımını emreder.
Biliniyor ki beyin ve psikolojik rahatsızlıklar burada kuş ve su sesiyle tedavi edilmekte...
*
Sosyal amaçlı olarak kurulan imarethâneler’de, yetimlere maaş bağlar, kimsesiz kadın ve çocukları koruma altına alır, bu çocukların okuyabilmesi için okullar açarak, öğrenimlerini ücretsiz olarak yapmaları sağlanırdı.
Vakıfların bir başka sosyal amaçlı hizmeti de, yolculuk yapan insanları konaklatmak, sıcak çorba ikram etmek, ticaret kervanlarını ve onların mallarını muhafaza altına almak için yol güzergâhlarında ve şehirlerde kervansaraylar inşa etmekti.
*
Şimdilerde her önüne gelen bir vakıf kuruyor ve koca koca Plazalar inşa edep bunlarda veya konaklarda oturuyorlar...
Eskiden ellerinde bağış makbuzlarıyla dolaşırlardı, şimdi inananları kandırmakla meşguller.
Eskiden karşılıksız olarak Allah rızasına insanların yardımına koşarlardı, şimdi göstermelik olarak numune misali, yurt dışını göstererek yapıyorlar...
Şimdilerde gerçekten hayır yapan vakıflar elle gösterilir oldular.
RAMAZAN ÜSTÜNE BİR-İKİ SÖZ
Mübarek Ramazan ayının güzelliklerini yaşıyoruz…
Yaratan adına gün boyu aç bırakılan, dinlendirilen organlarımız, açlıkla imtihan ediliyor ve akşam iftar saatinde Yüce Allah’ın yarattığı birbirinden güzel rızıklarla buluşuyor…
Ramazan; nefislerin terbiye edildiği, sabrın denendiği, dilin kötü söz söylemediği, ibadetlerin yoğunlaştığı, ruhun yıkandığı Kur’an ayıdır…
Ramazan, kin ve hasetin unutulup, yok edildiği; insanların birbirine daha çok sevgi ile yaklaştıkları, her akşam iftar sofrasına oturulduğunda Allah’ın verdiklerine binlerce şükrün edildiği, nimeti bulamayan insanlara yardım etmenin mutluluğunun yaşandığı; bu mübarek ayda acı çeken, mütecavizlerin saldırısına uğrayan, dünyanın birçok köşesindeki savunmasız insanların acılarına ortak olunduğu yardımlaşma ayıdır…
Ramazan, dayanışma ve hoşgörü ayıdır…
SON SÖZ
Geçmişte vakıf eserleri sayesinde toplum içerisindeki dayanışma ve yardımlaşma güçlenmiş, Ramazan ayıyla da insanlar arasında aynı bağ oluşturulmuş.
Hayatın zorluklarla devam ettiği bu mübarek günlerde; dayanışmanın, korumanın ve hoşgörünün devamı dileğiyle...