
Erzurumluların en çok eleştirildiği konuların başında karamsar olmaları ve pozitif bir dil kullanmamaları geliyor. İyi de nedir bu pozitif dil, pozitif düşünce? Türk Dil Kurumu pozitif kelimesini olumlu ve negatif düşünce karşıtlığı olarak tanımlıyor.
Bizi eleştirenler şunu diyorlar aslında; Bu şehir sizin gördüğünüz kadar kötü değil ama siz iyi ve olumlu bakmayı bilmiyorsunuz.
Bu eleştiririn bir kısmına sonuna kadar katılırım. Çünkü kötü giden bir şeyleri hep kötü olarak teşhis ettiğinizde o kötü şey iyiye dönüşmüyor. Aksine iyi bir şeyler olsun diye çabalamayı bıraktığınız için kötüye giden her şey daha da kötüye gidiyor.
“İnsan suya düştüğü için boğulmaz, aksine sudan çıkamadığı için boğulur” derler, halimiz tam da budur. Şehirde iyiye giden mutlaka bir şeyler vardır. Ama kötüye gidenlerin yanında iyinin esamesi okunmadığı için o güzellikleri göremiyoruz.
Anladık ki bu şehirde hiçbir zaman ağır sanayili bir kalkınma olmayacak. Anladık ki bizi dışarıdan gelen birileri kurtaramayacak. Anladık ki işsizliğe çare üç değil bin çağrı merkezi kursanız olmayacak. Anladık ki bu şehir ya kendi potansiyeli ile ayağı kalkacak ya da bugün, dünden beter olacak.
Bu şehre her yeni vali geldiğinde bir sürü acı reçete sıralarız, “Sayın Valim şunu yapın, şunu yapmayın” diye. Bu reçete çoğu zaman valinin gücünün çok üstündedir. Biz bir kurtarıcı beklediğimiz için bu kurtarıcının vali olduğuna inanırız yıllardır.
Henüz göreve başlayan yeni Valimiz, bu konuda bizleri umutlandırıyor. Gelir gelmez tüm kamu kurum yetkilileri ve STK temsilcileri ile toplantılar yapması, şehrin sorunlarını hatta geçim kaynaklarını mercek altına alması son derece önemli bir adım. Birkaç haftada bıraktığı etki görevinin ehli bir isim olduğudur. İthal et istemiyoruz çıkışı son derece önemlidir.
Bunun kadar önemli bir gerçek daha vardır ki oda hayvancılık ve tarım şehri olan Erzurum’da en küçük kamu kurumunun dahi aynı fiyat ve standartta olmasına rağmen şehrin markalarını değil ulusal markaları tercih etmeleridir.
Oysa bu kentte tereyağı, sucuk, peynir yani ulusal markaların ürettiği her ne varsa yerel işletmelerde üretiliyor, hem de tarım bakanlığının istediği standartlarda. Eğer kamu kurumlarına yerli ürünler kullanılması tavsiye edilirse esnafımızın ayağa kalkması için bu önemli bir girişim olacaktır.
Bu yazıyı hazırlarken Pusula Gazetesi’nde Erzurum Ticaret Borsa Başkanı Hakan Oral’ın bu anlamda bir çağrı haberine denk geldim. Oda aynı soruna parmak basıyordu. Geçtiğimiz yıllarda “yerli üretim desteklensin diyen” Erzurum Ticaret Odası Başkanı Lütfü Yücelik’in girişimleri geldi aklıma. Yeteri kadar destek verilmediği için bu girişim taban bulamamıştı.
Madem ki pozitif olmak, pozitif dil kullanmak bizim yolumuzu açacak o halde Sayın Vali öncü olsun. Madem ki birlikten kuvvet doğar o halde birlik olalım, hepimiz taşın altına elimizi koyalım.
Bu şehrin yerel ürünlerini tercih edelim çünkü böyle giderse zaten eriyen şehir ekonomisi yarın yok olma tehlikesi ile yüz yüze gelecek. Malını burada paraya çeviremeyen üretici, pılını pırtını toplayıp yola düşecek. Her yıl 2 bin kişinin başka illere göç ettiği şehirde yarın derman için girişimci arasak bulamayacağız. Ya bir olacağız, ya yok olacağız…
Bizi eleştirenler şunu diyorlar aslında; Bu şehir sizin gördüğünüz kadar kötü değil ama siz iyi ve olumlu bakmayı bilmiyorsunuz.
Bu eleştiririn bir kısmına sonuna kadar katılırım. Çünkü kötü giden bir şeyleri hep kötü olarak teşhis ettiğinizde o kötü şey iyiye dönüşmüyor. Aksine iyi bir şeyler olsun diye çabalamayı bıraktığınız için kötüye giden her şey daha da kötüye gidiyor.
“İnsan suya düştüğü için boğulmaz, aksine sudan çıkamadığı için boğulur” derler, halimiz tam da budur. Şehirde iyiye giden mutlaka bir şeyler vardır. Ama kötüye gidenlerin yanında iyinin esamesi okunmadığı için o güzellikleri göremiyoruz.
Anladık ki bu şehirde hiçbir zaman ağır sanayili bir kalkınma olmayacak. Anladık ki bizi dışarıdan gelen birileri kurtaramayacak. Anladık ki işsizliğe çare üç değil bin çağrı merkezi kursanız olmayacak. Anladık ki bu şehir ya kendi potansiyeli ile ayağı kalkacak ya da bugün, dünden beter olacak.
Bu şehre her yeni vali geldiğinde bir sürü acı reçete sıralarız, “Sayın Valim şunu yapın, şunu yapmayın” diye. Bu reçete çoğu zaman valinin gücünün çok üstündedir. Biz bir kurtarıcı beklediğimiz için bu kurtarıcının vali olduğuna inanırız yıllardır.
Henüz göreve başlayan yeni Valimiz, bu konuda bizleri umutlandırıyor. Gelir gelmez tüm kamu kurum yetkilileri ve STK temsilcileri ile toplantılar yapması, şehrin sorunlarını hatta geçim kaynaklarını mercek altına alması son derece önemli bir adım. Birkaç haftada bıraktığı etki görevinin ehli bir isim olduğudur. İthal et istemiyoruz çıkışı son derece önemlidir.
Bunun kadar önemli bir gerçek daha vardır ki oda hayvancılık ve tarım şehri olan Erzurum’da en küçük kamu kurumunun dahi aynı fiyat ve standartta olmasına rağmen şehrin markalarını değil ulusal markaları tercih etmeleridir.
Oysa bu kentte tereyağı, sucuk, peynir yani ulusal markaların ürettiği her ne varsa yerel işletmelerde üretiliyor, hem de tarım bakanlığının istediği standartlarda. Eğer kamu kurumlarına yerli ürünler kullanılması tavsiye edilirse esnafımızın ayağa kalkması için bu önemli bir girişim olacaktır.
Bu yazıyı hazırlarken Pusula Gazetesi’nde Erzurum Ticaret Borsa Başkanı Hakan Oral’ın bu anlamda bir çağrı haberine denk geldim. Oda aynı soruna parmak basıyordu. Geçtiğimiz yıllarda “yerli üretim desteklensin diyen” Erzurum Ticaret Odası Başkanı Lütfü Yücelik’in girişimleri geldi aklıma. Yeteri kadar destek verilmediği için bu girişim taban bulamamıştı.
Madem ki pozitif olmak, pozitif dil kullanmak bizim yolumuzu açacak o halde Sayın Vali öncü olsun. Madem ki birlikten kuvvet doğar o halde birlik olalım, hepimiz taşın altına elimizi koyalım.
Bu şehrin yerel ürünlerini tercih edelim çünkü böyle giderse zaten eriyen şehir ekonomisi yarın yok olma tehlikesi ile yüz yüze gelecek. Malını burada paraya çeviremeyen üretici, pılını pırtını toplayıp yola düşecek. Her yıl 2 bin kişinin başka illere göç ettiği şehirde yarın derman için girişimci arasak bulamayacağız. Ya bir olacağız, ya yok olacağız…