Eskisi gibi göremiyorsun...
İyi duyamıyorsun artık...
Ve merdivenler uzadı sanki...
Evle bakkalın arasındaki şu dik yokuş eskiden de var mıydı?..
Vardı elbette! Sen şimdi farkına vardın.
Eskisi gibi görememen, eskisi kadar iyi duyamaman da çok doğal; yaşlanıyorsun çünkü!
Bu, akıp giden, durdurulamayan zamanla ve senin ölümlü yapınla ilgili bir şey.
Çok acıklı bir durum, evet!
Ama bak, bunun bile mizahı var, ne güzel!
★★
“Sanıyorum merdiven yapımlarında giderek daha sert malzeme kullanılıyor; eskisine göre hem basamakları çoğalttılar hem boylarını yükselttiler.
Her şeyden öte ikişer ikişer çıkılmaz oldu, tek tek çıkmak zorunda kalıyor insan.
Bak hele, bir de yazıları küçülttüler her ne hikmetse. Burnumu gazeteye dayamak zorunda kalıyorum iki satır okumak için. Geçen gün avucumdaki bozuklukların üzerinde kaç kuruş yazdığını görmek için telefon kulübesinin dışına çıktım…
Hani gözlük kullanmayayım, yanımdakine okutayım gazeteyi diyorum ama insanlar o kadar alçak sesle konuşuyorlar ki okuduklarında da tam anlayamıyorum ne okuduklarını…
Yetmezmiş gibi, her yer eskisinden daha uzak sanki. Evden durağa olan mesafe iki katına çıktı neredeyse. Önceleri hiç fark etmediğim bir de yokuş varmış evle durak arasında…
Vapurlar da vaktinden önce kalkar oldu şimdilerde. Hani koşmanın da anlamı yok nasıl olsa benden önce halat alıyorlar.
Kumaşlar da eski kumaş değil. Kısa sürede dar geliyor ne giysem. Ayakkabı bağları da kısaldı mı ne? Giderek erişilmez oldular.
Hava bile tuhaflaştı…
Kışlar daha soğuk, yazlar daha sıcak.
Tatil beldeleri eskisine oranla bu kadar uzak ve yolculuklar bu kadar zahmetli olmasa başımı alıp gideceğim; ama şimdi bu çok zor!
Belki seneye…
Kar bile ağırlaştı, eskisi gibi kolay küreyemiyorsun…
Kapı pencere çerçeve imalatında da değişiklik yaptılar sanıyorum, daha sert cereyan yapıyor karşılıklı açtığında. İnsanlar da sanki ben onların yaşındayken göründüğümden çok daha genç gibiler. Eski okul arkadaşlarımla üniversitede bir buluşma günü ayarladık, hayretler içinde kaldım bebek yaşta öğrencileri görünce.
Ama itiraf etmeliyim ki bizim zamanımızdan çok daha terbiyeli yetiştiriliyorlar; bir kaçı bana “beyefendi” diye hitap etti; hatta aralarından biri caddede karşıdan karşıya geçmeme yardımcı oldu.
Fakat buna mukabil hayret ediyorum yaşıtlarım benden çok daha yaşlılar...
Tamam bizim jenerasyona yaşını başını almış gözüyle bakılıyor ama bunaklıklarına ve takıla topallaya yürümelerine ne demeli?
Aynı akşam üniversitenin barında bir sınıf arkadaşıma rastladım.
Nasıl bir değişim geçirmişse artık beni tanıyamadı bile!"
★★
Ben mizah dedim..
Ama aslında kelimenin tam anlamıyla ‘kara mizah’, Philippe Noiret’nin kaleme aldığı bu yazı.
İnsanın trajedisine, insanın faniliğine, yaşlanmanın acıklı görüntülerine ve yaşarken bunları çok da kafaya takmamak gerektiğine dair…
Tabii öyle yapmayı becerebilirseniz!
İyi duyamıyorsun artık...
Ve merdivenler uzadı sanki...
Evle bakkalın arasındaki şu dik yokuş eskiden de var mıydı?..
Vardı elbette! Sen şimdi farkına vardın.
Eskisi gibi görememen, eskisi kadar iyi duyamaman da çok doğal; yaşlanıyorsun çünkü!
Bu, akıp giden, durdurulamayan zamanla ve senin ölümlü yapınla ilgili bir şey.
Çok acıklı bir durum, evet!
Ama bak, bunun bile mizahı var, ne güzel!
★★
“Sanıyorum merdiven yapımlarında giderek daha sert malzeme kullanılıyor; eskisine göre hem basamakları çoğalttılar hem boylarını yükselttiler.
Her şeyden öte ikişer ikişer çıkılmaz oldu, tek tek çıkmak zorunda kalıyor insan.
Bak hele, bir de yazıları küçülttüler her ne hikmetse. Burnumu gazeteye dayamak zorunda kalıyorum iki satır okumak için. Geçen gün avucumdaki bozuklukların üzerinde kaç kuruş yazdığını görmek için telefon kulübesinin dışına çıktım…
Hani gözlük kullanmayayım, yanımdakine okutayım gazeteyi diyorum ama insanlar o kadar alçak sesle konuşuyorlar ki okuduklarında da tam anlayamıyorum ne okuduklarını…
Yetmezmiş gibi, her yer eskisinden daha uzak sanki. Evden durağa olan mesafe iki katına çıktı neredeyse. Önceleri hiç fark etmediğim bir de yokuş varmış evle durak arasında…
Vapurlar da vaktinden önce kalkar oldu şimdilerde. Hani koşmanın da anlamı yok nasıl olsa benden önce halat alıyorlar.
Kumaşlar da eski kumaş değil. Kısa sürede dar geliyor ne giysem. Ayakkabı bağları da kısaldı mı ne? Giderek erişilmez oldular.
Hava bile tuhaflaştı…
Kışlar daha soğuk, yazlar daha sıcak.
Tatil beldeleri eskisine oranla bu kadar uzak ve yolculuklar bu kadar zahmetli olmasa başımı alıp gideceğim; ama şimdi bu çok zor!
Belki seneye…
Kar bile ağırlaştı, eskisi gibi kolay küreyemiyorsun…
Kapı pencere çerçeve imalatında da değişiklik yaptılar sanıyorum, daha sert cereyan yapıyor karşılıklı açtığında. İnsanlar da sanki ben onların yaşındayken göründüğümden çok daha genç gibiler. Eski okul arkadaşlarımla üniversitede bir buluşma günü ayarladık, hayretler içinde kaldım bebek yaşta öğrencileri görünce.
Ama itiraf etmeliyim ki bizim zamanımızdan çok daha terbiyeli yetiştiriliyorlar; bir kaçı bana “beyefendi” diye hitap etti; hatta aralarından biri caddede karşıdan karşıya geçmeme yardımcı oldu.
Fakat buna mukabil hayret ediyorum yaşıtlarım benden çok daha yaşlılar...
Tamam bizim jenerasyona yaşını başını almış gözüyle bakılıyor ama bunaklıklarına ve takıla topallaya yürümelerine ne demeli?
Aynı akşam üniversitenin barında bir sınıf arkadaşıma rastladım.
Nasıl bir değişim geçirmişse artık beni tanıyamadı bile!"
★★
Ben mizah dedim..
Ama aslında kelimenin tam anlamıyla ‘kara mizah’, Philippe Noiret’nin kaleme aldığı bu yazı.
İnsanın trajedisine, insanın faniliğine, yaşlanmanın acıklı görüntülerine ve yaşarken bunları çok da kafaya takmamak gerektiğine dair…
Tabii öyle yapmayı becerebilirseniz!