Geçtiğimiz günlerde Kayseri’de münferit bir olay bağlamında başlayan daha sonra farklı illere sıçrayan mülteci sorunu tekrar gündemimize geldi.
Aslında sorun hep gündemdeki yerini korumakta ancak yaşanan bazı olaylarla sorun sadece daha görünür olmaktadır. Konu hassasiyeti itibariyle her zaman kötüye kullanılmaya ve kaotik bir ortam yaratmaya müsait bir konu olduğu için halkımızın uyanık olması gerekiyor. Sayı itibariyle en fazla mülteciye kapı açan ve ev sahipliği yapan bir ülkeyiz. Mevcut ekonomik durum ve uzayan misafirlik ister istemez halkın en ufak bir kıvılcım da alevlenmesine sebep oluyor. Ancak konunun hukuk çerçevesinde çözülmesi gerekiyor. Öncelikle ülkemiz de bulunan Suriye uyruklu vatandaşların hukuki statüsü geçici koruma altında bulunan yabancıdır. Geçici koruma hukuki statüsü uluslararası koruma statüsü değildir. Halk dilinde mülteci denilse de Suriye uyruklu vatandaşlar gerek iç hukuk gerekse de uluslararası hukuk bağlamında mülteci olarak nitelendirilemez. Koruma talep eden yabancılar için iç hukuktaki mevzuatımız 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’dur. Kanun 1951 sayılı Cenevre Konvansiyonundaki tanımlamayı baz almış ve mültecinin, şartlı mülteci ve ikincil koruma talep edenin kim olduğunu tanımlamıştır. Geçici Koruma ise, Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara sağlanan bir hak ve hukuki statüdür. Geçici Koruma ile ilgili düzenlemeler Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenmektedir. Adı üstünde geçici olmasının sebebi geçici koruma sağlanan yabancıların ülkesindeki durum normale dönünce geri dönecek olmasındandır. Peki bu Geçici Korumanın uluslararası hukukta uygulama alanı nedir diye baktığımızda, Avrupa Birliği (AB) Üye Devletleri, yerinden edilmiş kişilere koruma sağlamak için Geçici Koruma Direktifini (2001/55/EC) uygulamaya koymuştur. Bu direktif özellikle 2022'deki Ukrayna krizine yanıt olarak devreye sokulmuş ve Ukrayna vatandaşları ile savaştan kaçan diğer uygun gruplara acil koruma sağlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri devam eden silahlı çatışmalar, çevresel felaketler veya diğer olağanüstü koşullar yaşayan belirli ülkelerin vatandaşlarına geçici koruma sağlayan Geçici Korumalı Statü (TPS) programına sahiptir. Örnekler arasında Honduras, El Salvador ülkelerinden gelenlere sağlanan korumalar vardır. İsveç geçmişte, özellikle 1990'lardaki Balkan Savaşları sırasında, eski Yugoslavya'daki çatışmalardan kaçan insanlara geçici sığınma sağlayarak geçici koruma uygulamıştır. Almanya, özellikle 1990'larda Balkan bölgesinden gelen mülteci akını sırasında ve daha yakın zamanda AB'nin Geçici Koruma Direktifi bağlamında Suriyeliler ve diğerleri için geçici koruma mekanizmalarını kullanmıştır. Kanada, 1990'ların sonlarında Kosovalılar ve yakın zamanda Taliban'ın 2021'de ülkeyi ele geçirmesinin ardından Afganlar gibi belirli gruplar için geçici koruma tedbirlerini kullanmıştır. Avustralya, geçerli bir vizesi olmadan gelen ve mülteci olduğu tespit edilen sığınmacılar için geçici koruma vizesi (TPV) rejimine sahiptir. Bu politika tartışmalıdır ve Avustralya'nın daha geniş göç ve sınır koruma çerçevesinin bir parçasıdır. Ancak hiçbir ülke sayısı milyonlarla ifade edilen bir göç dalgasıyla karşı karşıya değildir. Ülkemizdeki sayı sadece geçici sığınmacı anlamında bile milyonlarla ifade edilmektedir. Dolayısıyla 2011 yılında başlayan yaklaşık 13 yıl süren bir misafirlikten bahsediyoruz. Geçen zamanı göz önünde bulundurduğumuzda hiçbir ülke de süresi bu kadar uzun süren bir geçici koruma peryodu da bulunmuyor. Sayısı milyonlarla ifade edilen geçici korunanların büyük bir çoğunluğuna da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verildi, verilmeye de devam ediyor. Bu vatandaşlık İstisnai bir vatandaşlık türü olduğu için Türk dilini bilme şartı, Türk kültürüne adapte olma şartı da aranmamaktadır. Bu nedenle aslında vatandaş da olsa entegrasyon sorununu halen yaşamaktayız. Hiç Türkçe bilmeyen hala tercüman vasıtasıyla iletişim kurduğumuz ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan sayıları azımsanmayacak Suriye uyruklu vatandaş bulunmaktadır. Misafirliğin uzaması onlar açısından da bir belirsizliğe yol açmakta. Zira burada doğan çocuk 13 yaşına geldi, hiç Suriye’yi görmedi, ailesi burada iş kurdu, yerleşti.. Dolayısıyla başlangıçta uygulanan Açık Kapı politikası aslında büyük bir hataydı ve mevcut duruma gelmemizin yegane sorumlusu olarak görülen yanlış göç politikasıydı. Geldiğimiz noktada herkes hukuka uygun davranmalıdır. En çok da bu politikalarla sorunu kangren haline getirenler…Yanlış göç politikasının sorumlusu yabancılar değildir.
Dolayısıyla geri dönüş politikalarının hukuka uygun bir şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir. Komşusunun gürültü yaptı diye şikayet ettiği bir yabancı günlerce geri gönderme merkezinde tutulmamalıdır. Bıktırma, bıktırarak geri gönderme onurlu bir geri gönderme politikası değildir ve olmamalıdır. Ancak şartlar henüz olgunlaşmasa da Suriye’de de eski savaş ortamının olmadığı açık. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı kararı ile ilan edilen Geçici Koruma, şartlar olgunlaştığında Cumhurbaşkanı kararı ile ortadan kaldırılacaktır. Mevcut durumdan rahatsız olan Suriye uyruklu vatandaşların büyük çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmenin yollarını aramaktadır. Gönlümüzden ve hukuki perspektiften geçen o dur ki aynı hatalar burada yapılmasın, herkese yardım dağıtır gibi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmesin. Onurlu bir geri dönüşün artık çok geciken programı çizilsin, hem Suriye uyruklu vatandaşlar hem ülkem vatandaşı önünü görebilsin. Tekrar altını çizerim ki bu durum onlar içinde son derece belirsiz bir durum yaratmaktadır. Her an gönderileceğim korkusuyla yaşayan çok düzgün insanlar da bulunmaktadır. Evrensel bir hukuk kuralı ilkesidir ve suç bireyseldir. Yani suçun kişisel bir sorumluluk olduğunu ve yalnızca suçu işleyen kişinin bu eylemden sorumlu tutulabileceğini ifade eder. Bu ilke, modern ceza hukukunun da temel prensiplerinden biridir ve suçun bireysel bir eylem olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Bu ilke, hem hukuk sistemleri hem de toplumsal normlar için önemli bir temeldir. Suçun bireyselliği, hukuk devletinin bir göstergesidir. Münferit olaylar ile herkesi bir tutamayız. Milletimiz bu güne kadar güzel bir ev sahipliği yapmıştır, Türk misafirperverliğinin en güzel örneğini sergilemiştir. Yakışan o dur ki misafirleri bu şekilde uğurlasın..
Sayın Yazar, misafir, üç gün, beş gün kalır. Bunlar misafir statüsünü aştılar. Bunlar sığınakçı ve kaçkınlar. Bu ülkenin başına, deyim yerinde ise, büyük sıkıntılar açtılar. Yanlış ve hatası onarılamayan, başarısız bir dış politikanın neticesinde bu hale geldik. ABD 300, AB 600 bin kişiyi seçerek aldılar biz de çapulcuları aldık. 11 yılda bize 100 milyar dolara mal oldular, olmaya da devam ediyorlar. Suud, Katar, BAE, Kuveyt, İran bunları almadı, biz , Suriye meselesine balıklama atlayarak, bugün Kuzey Suriye'de ( artık Suriye'nin kuzeyi yok) bir pkk kantonu ve pkk garnizonu oluşmasına neden olduk. Yarın, öbürsügün katil pkk bizim komşumuz olursa hiç şaşmamak lazım. Suriye bir ABD projesi idi, adım adım gerçekleşti. Biz de yanlış kararlarla buna çanak tutup yardımcı olduk. pkknın burada 80 bin silahlı gücü oluştu. Lojistik, siyasi her türlü desteği veren ABD, bu projesini uyguluyor. ABD buradaki pkk elebaşısına, general diye hitap ediyor. Sorun sığınmacının çok çok ötesinde.Selamlar.