Ülkemizde son zamanlarda sokak köpekleri ile ilgili haberleri sıklıkla duymaya başladık. Başı boş sokak köpeklerinin saldırılarıyla ilgili ortaya çıkan vakalar, bu konuda yapılanların ve ilgili hukuki mevzuatın yeterli olup olmadığını sorgularken, sorumluluğun kimde olduğu tartışmasını da beraberinde getiriyor. Özellikle ısırma vakalarıyla birlikte kuduz hastalığının da ortaya çıkması konunun çözüme kavuşturulması gereken bir sorunu daha da aşikar kılıyor. Hayvanların da insanlar kadar yaşama hakkını savunuyoruz elbette ki.. Onlar da bu evreni ortak paylaştığımız yaradılanlar. Peki sahipsiz sokak hayvanları meydana getirmiş oldukları tehlikeler nedeniyle sadece hayvan barınaklarında mı tutulmalıdır? Toplumun belli bir kesimine göre sorun bu şekilde çözülmüş oluyor. Barınakların acınası hali ayrı bir konu elbette. Ancak konunun hukuki boyutunu incelediğimizde sokak köpeklerinin hayvan barınaklarında sürekli olarak tutulmaları çok da mümkün değil. Yasal mevzuata baktığımızda yerel yönetimlere bu konuda önemli yükümlülükler yüklendiğini görüyoruz. Yerel yönetimlerin görevi sadece barınaklarda tutmak değil elbette. Burada ehlileştirip sahiplendirmek te bu görevlerin için de beslenmelerine yardımcı olmakta. Sürekli olarak hayvan barınaklarında tutularak özgürlüklerinden mahrum bırakılması hayvanlar bakımından tabi ki istenilesi bir durum değil. Barınakta tutulmayacaksa serbestçe insanlara zarar vermesi anlamına da gelmiyor bu söylediklerimiz. Yerel yönetimlerin kendi özel kanunlarında sokak köpekleri söz konusu olduğunda harekete geçmelerini sağlayacak görev ve yetkileri düzenlenmiş olmakla beraber, bu idarelerin sokak köpekleri ile ilgili yükümlülüklerini doğrudan düzenleyen, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile bu Kanunun uygulanmasına yönelik olarak çıkarılan Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliğidir. Yukarıda yerel yönetimler bakımından hayvan bakımevleri kurmanın yükümlülüğü olsa da bununla bitmediğini belirmiştim. Hayvan bakımevine götürüp koruma, bakıma tabi tutma, rehabilite etme, kayıt altına alma ve kimliklendirme de bu yükümlülüklerden bazılarıdır. 5996 Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nda hangi hallerde hayvanların yaşamına son verileceği ve bunun ne şekilde olması gerektiği yer almaktadır. 5996 sayılı Kanuna göre “acı ve ıstırap çektiren veya iyileşme durumu bulunmayan hastalık durumlarında” (m.9/3-a), “akut bulaşıcı bir hayvan hastalığının önlenmesi ya da eradikasyonu amacıyla veya insan sağlığı için risk oluşturan durumlarda” (m.9/3-b), “davranışları insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen durumlarda” (m.9/3-c) veteriner hekimce hayvanlara ötenazi yapılmasına karar verilebilir. Ötenazi bizzat veteriner hekimce veya veteriner hekim gözetiminde yapılır (m.9/3).demektedir. Ötenaziyle acı, korku ve sıkıntı oluşturmadan, insancıl bir şekilde hayvanın hayatı sona erdirilmektedir. Görüleceği üzere güdülen amaç sokak köpeklerinin sayısını azaltmak değildir. Öldürme sokak köpekleri için düşünülecek en son çözüm olacaktır. Çünkü bulaşıcı bir hastalık taşıdığı belirlense bile yapılacak tedaviyle bu hastalığın ortadan kaldırılması mümkün ise yani oluşturduğu tehlike giderilebilecekse öldürme başvurulacak bir yöntem olmayacaktır. Bu hayvanlar için dijital kimliklendirme yöntemine başvurulması bir çözüm yöntemi neden olmasın? Böylece kayıt altına alınmaları daha kolay olacaktır. Kayda alınma izlenmelerini kolaylaştıracak ve belli zamanlarda tekrar bakımını mümkün kılacaktır. Daha çok insanlardan uzak olan yaşama ortamının daha elverişli olduğu alanlarına bırakılması ve bilimsel yöntemlerden faydalanılarak takip edilmesi sorunu büyük ölçüde çözecektir.
Bunu sadece yerel yönetimlere bırakmadan, merkezi yönetimin de desteği ile gündemden kalkacaktır.