Ortalama her köşe yazımda gelir dağılımı adaletsizliğine bir paragraf, bir cümlede olsa yer vermeye çalışıyorum. Çünkü günümüzde pek çok problemin başını gelir dağılımındaki adaletsizlik çekiyor.
Geçen yıl süper lüks araç satışlarının yüzde 104 artış gösterdiğini, emekçiler 40 yıllık çalışma hayatlarında bir ev alamazken, 3-4 milyonluk evlerin alıcılarının her geçen gün arttığını, üniversite öğrencisi ara tatilde memleketine gidemezken, birilerinin şatafatlı hoş geldin partisi yaptığını defalarca dile getirdim ve bu gerçeği verilere dayanarak değil sahadan edindiğim bilgilerle aktardım.
Gelir dağılımında eşitsizliği ölçmek için kullanılan Gini Katsayısına göre Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında gelir dağılımı eşitsizliğinde ilk sırada yer almış. Bizlerin sahadan edindiği gerçekler endekslerle karşılığını buluyor ki bazılarının yaptığı itirazları da bu rakamlar boşa çıkarıyor.
Son 3 yıldır zengin daha zenginleş(tirilerek)erek yoksullar açlık sınırının altında yaşamaya mecbur bırakıldı. Birileri şatafatlı düğün, sünnet, doğum partisi yapıyorken arka mahalledekiler, 1 lira ucuz süt alabilmek için market market gezme, sağlıklı beslenme yerine karnını tok tutma, bırakın ev almayı başını sokacak yer bulma, hayal olan araç alma yerine otobüse binebilme, sosyal hayat yerine kahvede bir çay içebilme derdine düştü.
Sosyal adalet ve toplumsal eşitsizliğin yakın zamanda düzeleceğini sanmıyorum (ki) daha kötüye gitme ihtimalini de yüksek görüyorum. Bu nedenle yıl sonuna kadar zaruri harcamaların haricinde ek mali yük getirecek harcamalardan kaçınılması gerekiyor.
Mehmet Şimşek ve ekibi ilk göreve başladığında en sağlam destekçilerinden biri ben olmuştum. Ancak “yukarılardan müdahale edilmediği sürece başarı mutlaka gelecektir,” diye de not düşmüştüm. Piyasaların ihtiyacı yada beklentisi ışığında politika faizi 500 baz puan artırıldı. Ancak seçim öncesi böyle bir artışın gerçekleşmesi birilerini rahatsız etmiş olacak ki tepkilerini açık açık haykırıyorlar. Bu kişiler bolluk içinde yaşadıklarından ya gidişatı görmüyorlar ya da seçimi kazanma uğruna ülkenin batmasını göze alıyorlar. Ekonomi kurmaylarının da tepkilerin etkisinde kalarak görevlerini tam anlamıyla yerine getiremediği görülüyor ki halen daha diken üstünde ayakta durmaya çalışan bir ekonomi var!
Muhalefet Adayları Çok Rahat
Aslında süreç boyunca seçime dair konulara girmeyi düşünmüyordum. Ancak seçim vaatlerine baktığımda tüm açıklamaların ülke gerçekleri ile tamamen zıt olduğunu görünce bir kaç satırla değinme gereği duydum.
Tencerenin iktidarı devir(e)mediğini mayıs seçimlerinde gördük. Hadi diyelim ki o seçimde Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında sıkışan halk tarafını Cumhurbaşkanından yana kullandı. Ya önümüzdeki seçim?! Bu seçimde iki kişiden birini tercih etme gibi bir zorunluluk yoktur. Sağcısından, muhafazakarına, solcusundan komüniste kadar pek çok aday var.
Muhalefet parti adaylarının söylemlerine bakıyorum kendilerinden o kadar emin ve bir o kadar çok bilmiş tavırları var ki sanırsın 20 yıldır devrilmeyen iktidar kendileri(!) Tencerenin dibinin yandığı ortamda gerek anket sonuçları, gerekse sahadan aldığım izlenimler ışığında Ak Parti hala birinci parti ise ve hala Ak Parti adayları favori olarak gösteriliyorsa demek ki bu ülkenin vatandaşları makarna ve kömür için değil tercihini bilinçli bir şekilde Ak Parti’den yana kullanıyor. Demek ki makarnaya dahi erişimin güç olduğu ülkede seçmenlerin pek çoğunun sorunu ekonomi değil, muhalefet partilerinin yetersizliği veya güvensizliği(!) Demek ki seçmenlerin büyük çoğunluğu oyunu tencereden yana değil samimiyete kullanıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı miting alanına gidenlerin sayısının az olması kimseyi yanıltmasın. Mitinge göre hesap yapılacak ise şu an muhalefet adayı olan Canan Uçar’ın Mehmet Sekmen’e fark atması gerekir ki reelde Sekmen en rahat seçimlerinden birine giriyor. Bu nedenle seçim akabinde yaşanacak hezimet sonrası utanması olan muhalefet liderlerinin bırakın partisinin başında olmayı sokağa dahi çıkmamaları gerekir.
Evim Şirketlerine Ödenen Organizasyon Ücretlerinin İadesi
Banka kredisi ile konut ve araç alma koşulları ağırlaştırıldığından dolayı kredi çekerek yatırım yapma yada ihtiyaçları karşılama imkansız hale geldi. Bu sebepten dolayı vatandaşlar banka kredileri dışında farklı finansman kuruluşlarının kapısını çalıyorlar. Bunlardan en önemlisi ve ilk sıralarda olanı tasarruf finansman şirketleri. Faizsiz modelle ev ve araba alma imkanı sağlayan evim şirketlerine müracaatlar arttıkça bizlerde son günlerde yoğun şikayetler almaya başladık. Şikayetlerin başında şirketlerin ilk girişte talep ettiği organizasyon ücretinin iadesi geliyor.
Tasarruf finansman şirketlerine müracaat eden müşteriler, sözleşme imzaladıktan sonra 14 gün içerisinde hiç bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma ve ödediği organizasyon ücretinin tamamını alma hakkına sahiptir. Farklı bir ödeme yapıldı ise hiç bir kesinti olmadan ödediğinin tamamını alabilirler. Müşteriler 14 günlük cayma hakkını geçirdiği taktirde tasarruf dönemi bitene kadar istenildiği zaman sözleşmeden yine dönülebilir. Bu kez organizasyon ücretinin iadesi talep edilemez. Ancak geriye kalan tüm birikimlerini kesinti olmadan alma hakkı vardır. Gerek şirket, gerekse müşteri yükümlülüklerini yerine getirmez ise sözleşmeden tek taraflı hiç bir cezai şart talep edilmeden dönülebilir ve cezai şart uygulanabilir. Son olarak müşterilere haksız ve hukuksuz bir şekilde imzalatılan sözleşmeler kanun önünde hükümsüzdür. Yani imza atılan hiç bir sözleşme kanundan üstün değildir.
Sayın Kıymetli Yazar Kardeşim, çok güzel bir makale yazmışsınız, size içtenlikle yazdığınız bu makaleden dolayı, çok teşekkür ederim. Realist ve tarafsız , içtenlikli böyle güzel bir yazı son zamanlarda okumadım . Çünkü yazılan yazılar, taraflı, ön yargılı, siyasi yazılar olarak yazılıyor . Bu güzel yazıya tekrar teşekkür ediyorum. Yazılacak bir yorum kalmamış. İktidarı da muhalafeti de hiçbir tesir altında kalmadan olduğu gibi yazmışsınız. Böyle güzel yazılarınızın tekrarını beklerim. Selamlar. Hayırlı iftarlar.