Bayram olarak kutlanması gereken her 1 Mayıs’ta karşılıklı açıklamalar, gerginlik, müdahale gibi olaylardan artık gına geldi. Bayram mı kutlanıyor, korku filmi mi çekiliyor belli değil.
Büyüklerimiz, “aile içinde, ortaklıkta, komşulukta ortaya çıkabilecek herhangi bir anlaşmazlıkta biri ateş ise diğeri su olmalı” derdi. İşte özellikle Batı illerinde 1 Mayıs’ta yaşananların en önemli nedeni hoşgörü yoksunluğu! Her yıl emekçi günü bayram havasında geçmeyecekse, her haber başlığında şiddet olayları dile getirilecekse, emekçinin çalışma saatleri, sosyal hakları, ücreti konuşulmayacaksa kutlamayalım ve bu günü iptal edelim gitsin! Dünyada kim kutluyorsa kutlasın, biz pas geçelim.
Muhalefet cephesine bakıyorum, Taksim ısrarının nedenini anlayamıyorum. Yok sembolmüş de, yok anlamı varmışta... Az ileride kutlasanız eteğinizin taşları mı dökülür? Ülkenin o kadar sıkıntısı varken, kamuoyunu gereksiz polemik ve gerginliğe sürüklemeye ne hakkınız var?! Dahası güya işçi bayramını kutlamaya gelen bazı grupların kolluk kuvvetlerine karşı eylemlerine baktığımızda amaçlarının üzüm yemek olmadığı çok net anlaşılıyor.
İktidar cephesine bakıyorum. Taksim’de yapılacak kutlama ile 1 kilometre ileride yapılacak kutlamanın arasında ne fark var? Bir kilometre ötede güvenliği sağlayıp da Taksim’de sağlayamayışınıza kimseyi inandıramazsınız. Her yıl iki tarafında inadı nedeniyle işçiler gününü kutlayamaz hale geldi. Hele ki böyle bir gün olmasından dolayı da rahatsız olanların sayısı azımsanmayacak kadar fazlalaştı. Çünkü işçiler, ana haber bültenlerinde, oturumlarda, köşe yazılarında haklarının konuşulmasını istiyor, gerginliği değil...
Sizlerin gerginlikten sağladığınızı düşündüğünüz prim, sıklaştırmaya çalıştığınız saf, konsolide etmeyi hesapladığınız seçmen, işçilerin tamamına yakınını hiç mi hiç ilgilendirmiyor! Bu ülkenin de, vatandaşlarının da birazcık huzura ihtiyacı var. Böyle devam ederseniz geçtiğimiz seçimde sandığa gitmeyen 14 milyon seçmeni iki katına çıkarırsınız.
Türk Hava Yolları Yüksekten Uçuyor!
Türk Hava Yolları yönetim kadrosunun aldığı maaşları okumuşsunuzdur. THY Genel Müdürü ayda 1 milyon 400 bin lira... (Okumak yada anlamakta zorlananlar için eski parayla 1 trilyon 400 milyar lira, 140 emekli maaşına denk) İlaveten 2 şirketten de huzur hakkı alıyormuş. Sekiz genel müdür yardımcısı maaşı 1 milyon 260 bin lira, 41 başkanın maaşı 700 bin lira, 53 başkan yardımcısının maaşı 490 bin lira, yüzlerce müdürün maaşı ise 350 bin liraymış.
Asgari ücretle kıt kanat geçinenlerin yaptıkları yorumlara bakıyorum. Hava yolları piyasasına göre çok düşükmüşte, başarılı bir kurummuşta, muşta muş... Allah aşkına bu ülkede 40 yılını çalışarak geçirmiş ve çalıştığı yıllar içinde primini yatırarak bir ev dahi alamamış emeklilerin maaşı 10 bin lira. Türk Hava Yolları müdürünün 1 günlüğü bir emeklinin ortalama 5 aylık maaşına denk geliyor. Yine o maaşın bir buçuk aylığı ile Erzurum’un lüks bir bölgesinde sıfır rezidans alınabiliyor.
Ülkemizde gelir dağılımında ki fark gün geçtikçe açılıyor. Yıllardır vurgu yaptığımız bir konunun doğruluğunun özeti, THY yöneticilerinin aldığı maaşlarla ancak bu kadar net ortaya koyulurdu. Devasa maaşı ülke gerçekleri ile değil, sığ bir bakış açısı ile değerlendirerek güya tarafsız bir açıklama yaptıklarını düşünenlerin Gelir Dağılımı Adaletsizliği Rakamlara Yansıdı başlıklı yazımı okumalarını öneririm. https://www.gazetepusula.net/yazarlar/nihat-altay/gelir-dagilimi-adaletsizligi-rakamlara-yansidi/1293/
Filistin Destekçilerine Operasyon
Filistin katliamlarına karşı seslerini üst perdeden yükselten ülkelerin pek çoğunda hükümetlere yoğun kamuoyu baskısı oluşturuluyor. Örnek olarak İrlanda halkı, ekonominin kötü gidişatı nedeniyle hükümete karşı ayaklanmış. İrlanda, Filistin’e en radikal destek veren ülkelerin başında geliyor ve Filistin devletini tanımak için çalışmalar yürütüyor. İspanya hükümeti de Filistin’e en önlerde destek verdiğinden dolayı istifanın eşiğinde. Nasıl olduysa İspanya Başbakanı Sanchez’in eşi Begona Gomez’in yolsuzluğu İspanya’da muhalefetin aklına yeni gelmiş. Bu gelişmelerden anladığımız, Emperyalist ve Siyonistler karışıklığa önce sözü dinlenen gelişmiş ülkelerden başlıyor. Güney Afrika, Arjantin, Kolombiya ve Ekvator gibi ülkelere de sıranın geleceğini düşünüyorum.
Ülkemizde de durum farklı gibi görünmüyor. İktidarın yıllar sonra ikinci parti konumuna düşmesi, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in üç günlük Türkiye ziyaretinin ilk durağının İstanbul olması ve ilk görüşmesini İmamoğlu ile yapması, yine İmamoğlu’nun Hamas’a terör örgütü demesi, CHP’nin yıllardır seçim sloganı olarak kullandığı mültecilerin gönderilmesi ile ilgili fikir değiştirmesi ve sermayenin İmamoğlu üzerine yoğunlaşmasının şifrelerini iyi analiz ederek gelişmeleri bu yönde değerlendirmek gerekir.
Bu yaşananların tesadüf olabileceğini, Dilipak tarzı paranoyak, felaket tellalı olduğumu düşünenler olabilir. Ancak İmamoğlu’nun son günlerde ki hal ve tavırlarını detaylıca incelerseniz ne anlatmak istediğimi daha iyi anlarsınız.
Küfürbaza Hizmette Sınır Yok!
Kamuoyunda komedyen olarak tanınan birinin, program boyunca beraber çalıştığı arkadaşlarına, konuklarına ve onların ailelerine çok ağır küfürler ederek ünlü olduğunu herhalde bilmeyen yoktur. Bu şahıs geçen hafta top oynarken kolunu kırmış. Sonrasında hastanede ameliyat olduğu sürece gerek iktidara gerekse muhalefete yakın medyanın tamamına yakını neredeyse canlı yayın yapacak şekilde gelişmeleri an be an duyurdu...
Hadi medyayı geçtim, bu şahsa sıra gelene kadar pek çok ahlak dışı haberlere yer veriliyor. Peki ya ameliyat olduğu hastanenin personeline ne dersiniz? Sözde komedyen ile hastane kapısının önünde öyle gösterişli duruş resmetmişler ki sanki hayatlarının en önemli günü gibi poz vermişler(!) Biz gitsek bizimle böyle poz vermezler. Demek ki bazıları ahlaksız hasta seviyor!