Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Kanunu’nda bazı değişiklikler planlıyor. Düşünülen düzenlemeye göre haftalık 45 saat olan çalışma süresi 40 saate düşürülecek. Yani 7,5 saat olan günlük çalışma saati 6,5 saat olacak. Buraya kadar her şey normal gibi görünse de şikayet edilmedikçe işletmelerin uygulamaya riayet etmeyeceğini hepimiz iyi biliyoruz. Bu konuda görüştüğüm bazı işçiler; “şikayet etsek, günlük 12 saat çalışmayı dünden kabul etmiş Suriyeliler, Afganlılar hazırda bekliyor. O yüzden bir sonuç çıkmayacağı gibi işimizden olmak yanımıza kâr kalır,” dediler. Bu örnekte görüldüğü üzere işçinin işten çıkarılma korkusu olduğundan dolayı şikayet edileceğini sanmıyorum. Sonuç olarak bir kaç caydırıcılık ve kurumsal firmaların hakkaniyetli çalışma şartları haricinde kağıt üzerinde uygulanmış yasa olacaktır.
Çalışma saatlerinin düşürülmesi gündeme geldiğinde kamuoyu yeniden Afganlılar ve Suriyelileri tartışmaya başladı. Onlar olmasa üretim durma noktasına gelir, sanayi yara alır gibi söylemler birbirini takip etmeye başladı. Bu nedenle her daim sorduğum sorulara yenilerini ekleyerek; Ülkemizde Suriyelilerin mazisi 10 yıl bile değil. Biz 10 yıl önce yani Suriyeliler gelmeden önce taş devrinde mi yaşıyorduk? Araçlarımızı tamir ettirmeden hurdaya mı çıkarıyorduk? 10 yıl önce daha iyi verim aldığımız tarımda öküz mü koşuyorduk? Özeleştirilen fabrikalarda Elon Musk’un robotları mı çalışıyordu? Ne oldu bu işçilere, nereye gittiler! Gelin Erzurum’daki kahveleri, lokantaları gezelim. Sigortasız 400-500 lira günlükle o gençleri sabahtan akşama kadar köle gibi çalıştırıyorlar. Geçenlerde sanayi de bir usta ile konuşuyoruz, eleman sıkıntısı yaşadığını söyledi. Elemana kaç para verdiğini sorduğumda haftalık 3000 lira olduğunu belirtti. Bir şanzımanı indir bindire 7000 lira alan usta işçisine aylık 12 bin lira veriyor(!)
Anlayacağınız burada sorun eleman yokluğu değil, özellikle küçük işletmelerin açgözlü yaklaşımı nedeniyle Suriyeli ve Afganlıların çaresizliğinden faydalanmaktır!
Araç Kiralama Şirketlerine Vergi Cezası
Hafta içi pek çok araç kiralama şirketinden şikayet aldım. Şirketlerin şikayetinde; Hazine ve Maliye Bakanlığı, son bir yıl içerisinde kiralanan araçların faturalarını talep ederek, fatura ibraz edilmeyen her araç için cezai işlem uygulayacağını bildirmiş.
Görüştüğüm işletmeler, “Erzurum’da orta düzeyde araç kiralama işletmelerinin 1 yıl içerisinde ortalama 1300 tane KABİS kaydı var. Bu kayıtların yarısının faturaya yansıtılmadığından yola çıkarsak her faturaya ortalama 1000 lira ceza kesilirse 650 bin lira gibi bir ceza yansır ki sıkılaştırma ortamında hiç bir işletme bu cezanın altından kalkamaz. Ayrıca vergi yasasının kapsamlı şekilde görüşüldüğü bir ortamda araç kiralama şirketlerine yüklenmek, günümüz şartlarında pek çok işletmenin kepenk kapatmasına neden olacaktır,” şeklinde görüş bildirdiler.
Aslında geçmişe dönük vergiler nedeniyle ceza yerine yasal bir düzenleme ile kaçırılan vergilerin kesilmesi sağlanabilir. Ya da toplam vergilerin meblağına denk gelen para talep edilebilir. Bundan sonra alınacak tedbirler ve denetimlerle vergi kaçırmanın önüne geçilmesi günümüz ekonomik şartları göz önüne alındığında daha doğru yaklaşım olacaktır.
Velilerin Belediye Başkanlarından Talebi Var
Okulların açılmasına 10 gün gibi bir süre kaldı ve veliler şimdiden öğrenci masrafları noktasında serzenişlerini dile getiriyorlar. Kamuoyu sadece kırtasiye masrafları üzerinde yoğunlaşsa da okul kıyafeti, servis ücreti ve beslenme ihtiyacı hanehalkı bütçesine ek yük getireceğinden özellikle asgari ücretle çalışanlar için sıkıntılı günler başladı.
Dar gelirli ve birden fazla öğrencisi olan aileler için belediyeler yada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından belirli miktar yardım verilmesi velileri biraz olsun rahatlatacaktır. Gerekli şartların uygunluğu ve değerlendirme aşaması olduğundan dolayı da yetkililer geç kalmadan bir çalışma başlatmalıdır.
Ülke genelinde bazı belediyelerin dar gelirlilere giyim ve kırtasiye desteği verdiğine dair pek çok haber kamuoyuna yansıdı. Kredi ve kredi kartı kısıtlamasının olduğu bu günlerde veliler, Erzurum belediyelerinde de az, çok gözetmeden belirli miktar yardım talep ediyorlar.
Sayın Yazar, biz çok zengin bir ülke değiliz ki haftalık çalışma süresini bir saat daha kısaltıyoruz. Aksine daha da artırmamız lazım. Daha çok çalışıp daha çok üretip daha çok satıp zengin olmalıyız. Mesai kısaltmayı, milli geliri birkaç trilyon, fert başına milli geliri, 40-45 bin dolar olan ülkeler yapıyorlarsa haklılar. Adamlar zamanında gece gündüz çalışmış , bütçelerini doldurmuslar. Şimdi de rahatını yaşıyorlar. Ama biz öyle değiliz ki. Yüzde 112 enflasyon, 547 milyar dolar dış borç, 8 trilyon ₺ iç borç, faiz yüzde 50, kredi faizleri yüzde 60-70, sefalette dünya beşincisiyiz, 20 milyon insanımız, temel gıda maddelerini alamadığı için açlık, 48 milyon insan da yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yani biz aç ve yoksul bir ülkeyiz. Daha fazla çalışıp üretecek yerde daha az üretiyoruz, bu eşyanın tabiatına aykırı. Neden böyle yapılıyor?. Bu halk daha perişan, daha yoksul olsun diye mi ?. Bunun sonu felaket olur. Aç, yoksul ülke daha kolay avlanıp tutsak edilir. Selamlar.