Orta Vadeli Program (OVP) sunumunu dinledik. 78 sayfalık Metne de göz atma imkanım oldu. Gelecek 3 yıl içerisinde gelir gider dengesi, tasarruf, ihracat hedefleri, döviz rakamları, bölgesel ve genel ekonomik gelişmelerin dokümana aktarıldığı program uygulandığı taktirde hiç kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum. Ancak burada altının çizilmesi gereken husus metne sadık kalınmasıdır. Kamuda Stratejik Yönetim sitesine girin, her 2 yılda bir OVP metni hazırlanmış. Bugün o metinleri hatırlayanınız veya uygulanabilirliği noktasında yapısal reformları göreniniz var mı?
Ekonomi Kurmaylarının söylemleri inandırıcı ve güvenilir gelse de kamuoyunda hala “serbest çalışmaya engel olunur mu?” korkusunun hakim olduğunu gözlemliyorum. OVP dokümanlarında yüzde 8,5 hedefi başarılmayacak temenniler değil. Kişi başına gelirin 2024’te 12 bin, 2025’te 13 bin, 2026’da 14 bin 855 dolar olarak gerçekleşmesi imkansız değil. 2023 Dolar/TL tahmini, işsizlik oranının 2026’da yüzde 9,3’e gerilemesi, yıl sonunda cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 4 olması, ihracatın 300 milyar doların üzerine çıkarılması hayal değil. Yeter ki verilen sözlere ve mutabakata dostlar alışverişte görsün şeklinde değil de Türkiye ekonomisinin yakın gelecekteki programına tastamam sadık kalırsın.
Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Bundan sonra ücret düzenlemeleri hedef enflasyona göre yapılacak,” sözlerinin ne kadar uygulanabilir olduğu tartışılır. Birincisi bugüne kadar hedef enflasyon hiç tutturulamadı. Burası Türkiye, dünyada ki en ufak olumsuzlukta ilk etkilenen ülke biz oluyoruz. Sabah uyandığımızda doların 40 lira olmayacağını hiç kimse garanti edemez. Ki hedef tutsa dahi zam oranı 2024’te öngörülen oranın yine altında kalıyor. İkincisi TUİK verileri mutlaka dikkate alınacaktır. TUİK’in enflasyon oranlarını belirlemede ki marifeti nedeniyle süreçte ezilen, şükür tavsiye edilen yine sabit gelirliler, özellikle asgari ücretli ve emekliler olacaktır.
Eczanelerdeki Acı Reçete
Dövize endekslenen ilaç fiyatları vatandaşların cebini yakmaya devam ediyor! Bir çalışan, zaruri ihtiyaç olan ilaç alırken eczaneden 200-300 liradan aşağı dışarı çıkamıyor. Salgın hastalıkların baş gösterdiği bir ortamda eczaneye gitmeyenimiz yoktur. Öyle ki ilaçları aldığınızda bu ayki elektrik faturası acaba kaç lira gelir endişesi taşır gibi kaç lira ödeme yapacağım korkusu yaşıyorsunuz.
Araç veya cep telefonu gibi ihtiyaçlar hayatımızın çok önemli parçaları olsa da olmazsa dünyanın sonu değildir. Ancak ilaçlar olmaz ise yaşayan her canlı için dünyanın sonudur. Bu nedenle diğer ihtiyaçlardan farklı şekilde ilaç fiyatlarına devlet desteğinin artırılması veya döviz endeksinden bağımsız belirlenmesi gerekmektedir.
Bunun yanında her ne hikmetse pek çok reçeteye yazılan 4 ilaçtan bir tanesini SGK karşılamıyor. Bilerek mi yazılıyor ya da SGK’nın karşılamadığı ilaç sayısı çok mu genişledi bilemiyorum. Hanehalkı ekonomisinin çatırtadığı bu günlerde doktorların SGK’nın karşıladığı muadil ilaçları yazması gerekmektedir. Vatandaşlar da bu konuda doktorlara sözlü olarak iletebilir. Çünkü eczacının “bu ilacı SGK karşılamıyor” sözü üzerine ilacı mecburi almak zorunda kalıyorsunuz.
Son olarak vatandaşlar, kullanamadıkları veya evde bulunan ilaçları tekrar almasınlar. DSÖ’nün yaptığı bir araştırmaya göre ilaçların ortalama yarısının çöpe atıldığı hatta bir çoğunun kutusunun dahi açılmadan son kullanma tarihinin geçtiği tespit edilmiş. Bu nedenle israf edilen ilaçların kamu kaynaklarının boşuna harcanmasına, yoksul vatandaşların ilaç ödemesinde zorluk çekmesine ve doğaya, çocuklarımızın geleceğine zarar verdiğini unutmayalım.
Ortalığın Hastalığından Çok Farklı
Son günlerde Erzurum’da farklı bir hastalık çocuk, genç, yaşlı demeden yatak yorgana, en sonunda acile düşürüyor. İshal, aşırı terleme, halsizlik, sırt ağrısı ve sadece uyuma hissinden oluşan hastalık da günde 4-5 saat uyku uyuyan kişilerin dahi 24 saat aralıksız uyuduğuna dair duyumlar aldım. En sonunda kervana bende katıldım ve duyumların birebir aynısını yaşadım.
Erzurum tabiriyle ortalığın hastalığı veya soğuk algınlığından çok farklı varyant olarak hissedilen bu rahatsızlığa alanında uzman hekimlerden hala bir tanım veya hastalığın teşhisine dair açıklama gelmedi. Kamuoyunda şebeke suyundan kaynaklı virüs olduğu, koronavirüsün yeni varyantı, aşırı sıcaklardan oluşan rahatsızlık gibi değişik gerekçeler dillendirilse de gerçek olan bu hastalığın ortalığın hastalığı olmadığı ve üzerinde durulması gereken ciddi rahatsızlık olduğudur.
5 ay Sonranın Borcunu Ödeme Zorunluluğu
Düzenleme hayata geçtikten sonra pek çok şikayet aldım. Ülke gündeminin yoğunluğundan dolayı yazmak bu günlere kaldı. Hepimizin bildiği üzere 7456 sayılı Kanun ile 15.07.2023 tarihi itibarıyla kayıt ve tescilli olan taşıtlar ile 31.12.2023 tarihine kadar ilk defa kayıt ve tescil edilecek olan taşıtlardan, bir defaya mahsus olmak üzere, 2023 yılında tahakkuk ettirilen Motorlu Taşıtlar Vergisi tutarı kadar ek Motorlu Taşıtlar Vergisi alınmasına ilişkin düzenleme yapıldı.
Yani halihazırda aracı olanlar yıllık ne kadar vergi ödüyorsa, aynı oranda tekrar ödeme yükümlülüğü getirildi. Pek çok itiraz, açıklamalar, açılan davalar oldu. Geçmiş yıllarda 3 kez iptal edilen kararlar nedeniyle gelişmeleri hep birlikte takip ediyoruz.
Son günlerde bizlere iletilen farklı bir şikayet ise 11. ayda ödenmesi gereken ikinci MTV’yi ödemeden noter satışının verilememesi! Yani Kasım ayı sonuna kadar ödenmesi gereken ek MTV borcunun ikinci taksitini ödemeden aracınızı başkasına devredemiyorsunuz. Daha ilginç olan ise e-Devlet de görünen borcun Maliye ve bir bankanın internet bankacılığı haricinde ödenemiyor olması! Vergide adalet anlayışına aykırı olan ikinci MTV vergisi her alana yansımış olacak ki vatandaş ödeyecek menü bulmakta zorlanıyor!
Ek MTV’nin alınması her ne kadar etik ve hakkaniyetli olmasa da noter satışının verilmesi için Kasım ayı sonunda ödenmesi gereken ikinci taksitinin talep edilmesi bir o kadar adaletli değildir.