Âlemde rahat ister isen âdet etme, âdete de muhalefet etme.
Ahmet Cevdet Paşa
Yıllar önce bir Kurban Bayramı’nda yaşlı bir köylü, ağılındaki biraz daha iriyarı olan bir koyunu kastederek şu deli koyunu kurban keseceğim demişti. Amca buna niye “deli koyun” diyorsun diye sorduğumda, o da bu laf anlamıyor, sağa sola dalıyor, beni peşinden koşturuyor diyerek dert yanmış ve o bayram o hayvanı kurban etmişti.
Normal dönemde insanlar demokrasinin hakkını vermeyen, haklarını aramayan ya da çabuk yönlendirilen gruplara koyun sürüsü demekte, hatta fikirlerini daha iyi tanımlamak için sürü psikolojisinden bahsederken koyunların davranışlarını örnek göstermektedir.
Aslında insanoğlunu memnun etmek için koyun olmak bile yetmemektedir. İnsanoğlu itaatine girmeyen, sözünü dinlemeyen bir canlı gördüğü zaman koyun bile olsa onu affetmemekte hatta ilk önce onu kurban eylemektedir. İnsanlar ilk zamanlar domuzları evcilleştirirken onların gözlerini kör etmiş, uzaklara gitmelerine engel olmuş, böylece itaati altına girmeyen her varlığı cezalandırmıştır.
Toplumların genelde benzeştirici, tektipleştirici özellikleri bulunmaktadır. Toplumlar, koro şeklinde aynı nakaratları, aynı musiki boyutunda seslendirmekten mutlu olmakta ve hatta hayatı da bir konser olarak algılamaktadır. Böyle olunca herkes koronun bütünlüğünü bozan, koroda aykırı ses çıkaranları dışlamakta, korodan çıkarmaktadır.
Bu kadar ağır bir baskının olduğu ortamlarında kişilerin birey olarak kendi benliklerini ortaya koymaları, kendi fikirlerini dile getirmeleri zorlaşmaktadır. Batı toplumunda ağır suç işleyenlere kilisenin vermiş olduğu cezaya aforoz denilmiş, aforoz olan kişiler tek başlarına iletişimden uzak bir ormana atılmış, o kişiler o ortama ayak uyduramayarak ya delirmiş ya da hemen ölmüşlerdir.
İnsan insana muhtaç olduğu için kişilerin toplumun değerlerine ters düşecek eylemde bulunması oldukça zor olmaktadır. Bu nedenle böyle ortamlarda kişinin kendine özel bir fikrinin olması yeterli olmamakta aynı zamanda o kişinin o fikrini dile getirebileceği cesaretinin olması da gerekmektedir.
Ayrıca kapalı toplumlar daha gelenekçi oldukları ve orada aykırı sesler daha şiddetli şekilde cezalandırdıkları için o toplumlarda düşünen insanların, özgür ortamda düşünen insanlardan daha fazla cesur olma mecburiyetleri vardır.
Kişinin sosyalleşmesi, onun toplum tarafından itibar görmesi için birinci şarttır. Bu nedenle bütün eğitim sistemleri kişileri sosyalleştirmeyi amaçlamakta, onu terbiye etmek, onun aykırı yönlerini yok etmek için ona çeşitli müeyyideler uygulamaktadır.
Bundan 4 bin yıl önce yaşamış bir öğrencinin Mezopotamya’daki bir yaz okulunda yazmış olduğu notlar şöyledir:
“Gittim, oturdum ve öğretmenim tabletimi okudu. “Bir şey eksik” dedi ve bastonla vurdu.
Yetkililerden biri, “neden benim iznim olmadan konuştun” dedi ve bana bastonla vurdu.
Öğretmenim, “El yazın güzel değil” dedi ve bastonla vurdu
Kurallardan sorumlu kişi, “Neden benim iznim olmadan dışarı çıkıyorsun?” dedi ve bastonla vurdu.”
Aradan dört bin yıl geçmesine rağmen günümüzde de benzer tavırlar varlığını devam ettirmektedir.
Kişilerin sosyalleşerek bireyselleşmesi, toplumun genelinin haklarına saygı göstererek fikir üretebileceği bir seviyeye gelmesi, sonra da bu fikrini üslubunun güzelliğini de katarak etkili bir şekilde dile getirmesi, bunları dile getirirken de cesaretinden bir şey kaybetmemesi günümüzde çok önemli bir meziyet olmaktadır.