Her olayın, her meselenin bir doğal yapısı bir de insanların ona yüklemiş olduğu bir anlam dairesi bulunmaktadır. Bizim olaylara, şahıslara, eşyalara yüklemiş olduğumuz anlamlar, onun değerini belirlemektedir. Onun değeri ise nadir olmasından ve kendisine verilen iş gücünden kaynaklanmaktadır.
Bir nesneye ya da bir olaya fazla bir anlam yüklenilmesi onun hakiki değerinin o olduğu anlamını oluşturmaz. İnsanlar, hayallerinde yüceltmiş oldukları manaların karşılığını göremedikleri vakit hayal kırıklığına uğrarlar. Böyle olunca da hemen karşı tarafı suçlar, onun üzerinden kendi duygularını yansıtırlar. Onları hayal kırıklığına uğratan şey, onların karşılaştıkları hakikatlerdir. İnsanlar hakikatle yüzleşince hayallerini yıkanları suçlarlar. Belki de insanların hayallerinin yıkıldığına değil, hakikatle karşılaşmalarının sevincini yaşamaları gerekir. Zira yaşadıkları bu durum onlara tedbir için bir fırsat sunmuş olabilir.
Hayallerimiz biraz da edebiyatımızdaki hüsnütalil denilen, güzel sebep bulma sanatına benzemektedir. Kişiler olayların oluşumunu, olayın hakikatine değil, hayallerinde süslemiş oldukları güzel nedenlere bağlamaktadırlar. Bir nevi aşk tavırları bu düşünceyi yansıtmakta, şair sevgilinin hakikatini, hayallerindeki ile birleştirip süslü ifadelerle bunu dile getirmektedir. Hayali süsleyerek anlatanlar, hakikati dile getirenlerden daha sevimli görünmektedirler.
Bu şartlarda hayal satan, hakikati söyleyenlerden daha itibarlı olmakta, daha fazla hüsnü kabul görmektedir.
Hayatımızın birçok anına duygularımız yön vermekte bizler bu duygularımıza kapılarak hülyalar içinde yaşamaktayız.
Hayal kırıklığı aslında hakikatin keşfidir. Hakikatin kendisi ile insanın hayallerinin örtüşmeme durumu hayal kırıklığı olarak algılanmaktadır Hayal kırıklığına uğrayanların hakikati suçlamaları onları doğru yola götürmez.
Hayal kırıklığı yanlış bir algı üzerine kurulmuş doğru bir tanımdır. Fakat bu tanım her meramı karşılayamamaktadır. İnsanlar bazen umutlarını hayal ile karıştırabilirler. İnsanların hayalleri kadar bazen umutları da olur. Umut akla; hayal duyguya dayanır. İnsan elindeki verilerden hareketle belirli şartları gerçekleştirmeyi umut edebilir. Umut bir veri üzerinden şekillenir, umudun daha makul daha kabul edilebilir tarafı vardır. Umudun ayağı zemine daha sağlam basar. Umut realiteden uzaklaştıkça hayale yaklaşır.
İnsanlar hayal ettikleri müddetçe mutlu olur, insan olmanın erdemini yaşarlar. Hayal kurmak insana mahsus bir durumdur. Hakikatin kanadı yoktur, hayalin kanadı vardır. Hayal yükseklere uçtuğu için hakikat buna erişemez, hakikat hayal gibi hızlı hareket edemez. Hakikat hayal gibi hızlı şekil değiştiremez. Hayal, insanı başta; hakikat insanı sonda sevindirir. Çalışkanlar hakikati hayalde, tembeller hayali hakikatte yaşarlar. Çünkü çalışkanlar hayali hakikate; tembeller ise hakikati hayale yaklaştırırlar. İnsan hayallerini hakikate yaklaştırmayı başardığı zaman hayallerini gerçekleştirmiş olurlar.
Hayal hakikatin penceresidir, hayal edemeyenler hakikati göremez. Hayal pencereden baktırır, sonra bunu umuda sonra da hakikate dönüştürür. Hayal hakikatin kendisi değil yol göstericisidir. İnsanların hayalin soyutundan hakikatin somutunu devşirmeleri gerekir.
Bazı durumlarda hayal hakikatten daha canlı, daha tatlı, daha sevimli gelir. IV. Murat’ın “Bağdat’ı fethetmenin hayali, Bağdat’ı fethetmekten daha güzelmiş, ifadesinde olduğu gibi insan hakikate kavuşunca hayal alanını daraltmakta ve bazen de boşluğa düşebilmektedir.
Hayal etmek güzel olsa da hayallere takılıp kalmak insin için tehlikelidir. Hayal, insanı esir almamalıdır. Hayalin içinde pasif kalanlar hakikatin tadını yaşayamazlar.