Derler ki, dervişlerin yolu on esastan ibarettir ki: "Zikir, şükür, hizmet, tâat, başkasını kendisine tercih, kanaat, tevhit, tevekkül, teslim, tahammüldür. "
Her kim bu sıfatlara sahipse, kıymetli kaftan giymiş olsa bile derviştir. Fakat boşboğaz, namaz kılmayan, zevk ve hevâsına tâbî olan, türlü nâhoş arzular besleyen, gündüzleri akşama kadar şehvet arkasında koşan, geceleri sabaha kadar gaflet uykusunda geçiren, ortaya ne gelirse yiyen, diline ne gelirse söyleyen kimse, aba giymiş olsa bile derviş değildir. Kaba giysiler içinde ne müminler, aba içinde ne kâfirler vardır.
***
Padişahın çocuğu hastalanır, ellerinden geleni yaptıkları halde, bütün hekimler çaresiz kalır.
Padişah ellerini açıp, “Ya Rabbi, çocuğum şifa bulursa, ülkemde yaşayan dervişlere şu kadar akçe sadaka vereceğim" diye adakta bulunur .
Haftalar sonra Padişahın çocuğu iyileşir, o da adağını yerine getirmeye niyet ederek akçeleri keselere koyar. Vezirini çağırarak, “Al, bu keselerin içinde ne kadar akçe varsa, zâhidlere dağıt” der.
Aklı başında kurnaz biri olan Vezir, keseleri alır ve akşama kadar dolaşır. Akşam olunca gelip Padişahın önüne keseyi öperek bırakır ve “O kadar aradığım halde hiçbir zâhid bulamadım, kimseye bir akçe veremedim" der.
Padişah, “Bu nasıl iş, nasıl söz, ben biliyorum ki; bu şehirde dört yüz zâhid var!.." der.
Vezir,"Ey cihan padişahı! Zâhid olan para almıyor, almak isteyen ise, zâhid değildir" cevabını verir.
Padişah orada bulunanlara dönerek şöyle der:
"Benim, vakitlerini Allah’a ibadete hasreden, Dünya'dan el etek çeken bu insanlar hakkında ne kadar muhabbetim varsa, bu yaramazın da o kadar düşmanlık ve inkârı vardır. Bununla beraber o haklıdır. Bir zâhid akçe, lira alırsa; git ondan daha zâhid birisini tedarik eyle."