İlk İslam Devleti Medine-i Münevvere’ de kurulmuş, Peygamberimiz (sav) on yıllık süreçte devletin temel kurum ve kurallarını şekillendirmiştir. İslam, yönetim anlayışında adaletin, en ücra yere kadar ulaştırılmasını istemiştir.
Halife Hz. Ömer (ra) bunu, “ Fırat ve Dicle nehirleri kenarında bir oğlak kaybolsa, korkarım ki Allah, onu Ömer’den sorar” ifadesi ile ortaya koymaktadır.
İslam, halkın temel hak ve hürriyetlerini koruyup her ne sebeple olursa olsun zulme asla rıza göstermez. Fırsat ve kanun karşısındaki eşitlik prensibi olmazsa olmaz şartıdır.
İslami yönetim ve adalet anlayışı için Şeyh Edebali’nin, “ İnsanı yaşat ki devlet yaşasın‛ sözü güzel bir örnektir.
Hristiyan ve Hazret-i Ali'nin Zırhı
Hazret-i Ali (r.a)'ın, halifeliği zamanında, Kufe'de zırhı kayboldu. Bir müddet sonra bir Hristiyan’ın yanında ortaya çıktı. Hazret-i Ali (r.a) onu hakimin huzuruna götürdü.
“Bu zırh benim malımdır; onu ne sattım, ne de birine bağışladım; şimdi onu, bu adamın yanında buldum” diye iddia etti.
Hakim, “Halife iddiasını söyledi, sen ne dersin?” diye Hıristiyan'a sordu. O, bu zırhın, kendi malı olduğunu, aynı zamanda halifenin sözünü yalanlamadığını, söyledi.
Hakim Hazret-i Ali (r.a)'na dönerek, “Sen iddia ettin, bu şahıs ise inkar ediyor. Bu durumda iddian için şahit getirmen lazım” dedi.
Hazret-i Ali (r.a) güldü ve, “Hakim doğru söylüyor, şimdi şahit getirmem gerek, fakat hiç bir şahidim yok” dedi.
Hakim, iddia edenin şahidinin olmamasına dayanarak, Hristiyan’ın lehine karar verdi. O da zırhı aldı ve gitti.
Fakat, zırhın, kimin malı olduğunu daha iyi bilen Hristiyan, bir kaç adım yürüdükten sonra vicdanı uyandı ve geri dönerek, “Böylesine bir hükümet ve davranış şekli alelade insanların keyfinden değil, peygamberlerin hükümet tarzıdır, ‘ Zırh Ali'nindir' diye itiraf etti.
Kısa bir zaman sonra, onu, Müslüman olarak Hazret-iAli (r.a)'ın sancağı altında, Nehrivan harbinde, savaşırken gördüler.