“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm – 39)
Surenin takip eden ayetleri şu şekildedir: “Çalışmasının sonuçları ileride görülecektir. Ona karşılığı tam verilecektir; varış Rabbinedir.” (Necm 40-42)
Bu ayetlerin anlamı, insanın kendi çalışması ve gayreti sonucunda hem dünyada hem de ahirette bir karşılık alacağıdır. Allah, insanlara adaletle mükâfat ve ceza verecektir. Bu ayet, Müslümanları çalışmaya, üretmeye, iyilik yapmaya ve Allah’ın rızasını kazanmaya teşvik etmektedir.
Hristiyan, Yahudi ve Budist inançlarında da çalışma ile ilgili bazı ifadeler bulunmaktadır. Örneğin: Hristiyanlıkta, Pavlus’un mektuplarında çalışmanın önemi vurgulanmaktadır. Pavlus, “Kim çalışmazsa yemesin de!” (2 Selanikliler 3.10) ve “Her ne yaparsanız, yürekten yapın, sanki Rabbe, insanlara değilmiş gibi” (Koloseliler 3:23) demiştir. Ayrıca, İncil’de, “Çalışan işçi ücretini alır” (Yuhanna 4:36) ve “Çalışan işçi ekmeğine layıktır” (Luka 10:7) gibi ifadeler de geçmektedir.
Yahudilikte, çalışmanın bir ibadet olduğu ve Tanrı’nın insanlara verdiği bir nimet olduğu kabul edilmektedir. Tevrat’ta, “Rabbin, Tanrın sana bereket verecek, elinin yaptığı her işte başarılı olacaksın” (Tesniye 15:10) ve “Rabbin, Tanrın sana her türlü iyilikte bulunacak, elinin yaptığı her işte sana yardım edecek” (Tesniye 30:9) gibi ifadeler bulunmaktadır.
Budizm’de, çalışmanın insanın ruhsal gelişimine katkı sağladığı ve insanın kendi karmasını oluşturduğu düşünülmektedir. Budist metinlerde, “İnsanın kendi çalışması, kendi kaderidir” (Dhammapada 127) ve “İnsanın kendi çalışması, kendi koruyucusudur” (Dhammapada 160) gibi ifadeler yer almaktadır.
Duaya dikkat!
Dua; insanların dua anlayışlarına, inançlarına ve yaşadıkları kültüre göre değişebilir. Bazı insanlar dua etmenin, sadece Allah’tan istemek değil, aynı zamanda O’na şükretmek, O’na yakınlaşmak, O’na teslim olmak ve O’nun rızasını kazanmak olduğunu düşünebilirler. Bu insanlar dua ederken, kendi sorumluluklarını yerine getirmeye, çalışmaya, gayret etmeye ve tevekkül etmeye de önem verirler. Bu insanların yaşadığı bir toplumun sosyolojik görünümü, daha dindar, daha ahlaklı, daha başarılı ve daha mutlu olabilir.
Diğer yandan, bazı insanlar dua etmenin, sadece Allah’tan istemek, O’ndan yardım beklemek, O’na şikâyet etmek ve O’nu sorumlu tutmak olduğunu düşünebilirler. Bu insanlar dua ederken, kendi sorumluluklarını ihmal eder, tembellik eder, çalışmaz, gayret etmez ve tevekkül etmezler. Bu insanların yaşadığı bir toplumun sosyolojik görünümü, daha az dindar, daha az ahlaklı, daha az başarılı ve daha az mutlu olabilir.
Bu iki farklı dua anlayışı arasında, bir de orta bir yol olabilir. Bu yolda yürüyen insanlar, dua etmenin hem Allah’tan istemek hem de O’na şükretmek olduğunu kabul ederler. Ancak, kendi sorumluluklarını yerine getirirken, bazen zorluklarla karşılaşır, bazen yorulur, bazen ümitsizliğe kapılır ve bazen de hata yaparlar. Bu insanlar dua ederken, hem Allah’tan yardım ister, hem de O’ndan af dilerler. Bu insanların yaşadığı bir toplumun sosyolojik görünümü, hem dindar hem de insanî olabilir.
Her şey sana bağlı!
Kur’an’da Rad Suresi’nin 11. ayeti şu şekildedir: “Onun önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum, (tek tek) kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah da onların durumlarını değiştirmez. Eğer Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri döndürülme diye bir şey yoktur. Onların O’ndan (Allah’tan) başka yardımcıları da yoktur.”
Bu ayet, insanın kendi iradesi ve çabası ile hayatını iyileştirmesi gerektiğini, Allah’ın ona yardım etmesi için önce kendisinin adım atması gerektiğini vurgulamaktadır. Allah, insanlara akıl, irade ve sorumluluk vermiştir. Bu nimetleri kullanarak kendilerini ve toplumlarını geliştirmeleri, iyilik yapmaları, adaleti sağlamaları ve kötülükten uzak durmaları beklenir. Aksi takdirde, Allah’ın rahmetinden ve yardımından mahrum kalabilirler.
Bu ayetle ilgili olarak, Enfal Suresi’nin 53. ayeti de şöyle meallendirilir: “Bu (azâb) şundandır: Kendilerinde bulunanı (iyi hâllerini) değiştirmedikçe, muhakkak ki Allah, bir kavme ni’met olarak ihsân buyurduğunu değiştirici olmaz ve şübhesiz Allah, Semî’ (herşeyi işiten)dir, Alîm (hâllerini hakkıyla bilen)dir.” Bu ayet de, Allah’ın verdiği nimetlerin devamlılığının, insanların kendi davranışlarına bağlı olduğunu, eğer insanlar nimetlere şükretmez, isyan eder, zulmeder ve bozgunculuk yaparsa, Allah’ın onlara azap verebileceğini veya nimetlerini geri alabileceğini hatırlatmaktadır.
Sonuç: Bu iki ayet, bize çalışmanın, gayret etmenin, iyilik yapmanın, adaletli olmanın ve Allah’a güvenmenin önemini öğretmektedir. Allah, bizim için en hayırlısını bilir ve ister. Biz de O’nun emirlerine uymak ve O’ndan yardım istemek için elimizden geleni yapmalıyız.