“Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!” (Mülk 6)
Kur’ân’ın cehennem ve uyarıcı mesajları üzerine düşünmeliyiz: İnsan hayatı boyunca yolunu belirlerken temel bir soruyla yüzleşir: Gerçek efendisi kimdir? Bu sorunun cevabı, insanın inancını, yaşam tarzını ve nihayetinde ahiretini şekillendirir. Mülk Suresi’nin 6-12. ayetleri, bu soruya dair çarpıcı bir perspektif sunar ve inananları uyarıcı mesajlarıyla sarsar.
“Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!” (Mülk, 6). Bu ayet, inkârın sonuçlarını net bir şekilde bildirir. Ardından gelen ayetlerde ise cehennemin betimlenmesiyle bu azabın korkunçluğu gözler önüne serilir: “Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak!” (Mülk, 7-8).
Bu tasvir, cehennemin sadece bir yer değil, bilinçli bir varlık gibi resmedildiği bir atmosfer oluşturur. Uğultusu, kaynayışı ve öfkesiyle, inkâr edenleri bekleyen azabın büyüklüğünü gösterir. Ayette geçen "öfkesinden çatlamak" ifadesi, cehennemin Allah’a isyan edenlere karşı duyduğu nefretin bir tezahürü olarak düşünülebilir.
Cehennemin bekçileri, her gelen topluluğa sarsıcı bir soru yöneltir: “Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?” (Mülk, 8). Bu soru, insanların dünyada aldıkları uyarıları hatırlatır. İnsanlar, Allah’ın gönderdiği peygamberlerin mesajlarına rağmen neden bu duruma düştüklerini sorgulamak zorunda bırakılırlar.
İnkâr edenler, cehennem bekçilerinin sorusuna itirafla cevap verir: “Evet, doğrusu bize (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik.” (Mülk, 9).
Bu itiraf, insanın kibir ve inkârla nasıl hakikate sırt dönebileceğini gösterir. Onlar, peygamberlerin getirdiği ilahi mesajları reddetmiş ve onları sapıklıkla suçlamışlardır. Ancak bu reddedişin sonucu, cehennemin derin pişmanlığıyla yüzleşmektir: “Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!” (Mülk, 10). Bu ayet, insanın sahip olduğu akıl ve işitme nimetlerinin önemini vurgular. Allah, insana doğru yolu bulabilmesi için akıl ve duyma gibi nimetler vermiştir. Ancak bu nimetleri kullanmayanlar, inkârlarının bedelini ağır bir şekilde ödeyeceklerdir.
İnkâr edenlerin itirafları, günahlarının sonuçlarından kaçamayacaklarını açıkça ortaya koyar: “Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları!” (Mülk, 11). Bu ifade, inkârcıların pişmanlıklarının artık bir fayda sağlamadığını gösterir. Allah’ın rahmetinden mahrum kalan bu insanlar, sonsuz bir azaba mahkûm olurlar.
Bununla birlikte, aynı surede takva sahipleri için büyük bir müjde verilir: “Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır.” (Mülk, 12).
Burada “görmeden korkma”, iman edenlerin Allah’a olan güçlü inancını ifade eder. Onlar, cehennemin dehşetini görmeden, sadece Allah’ın kelamına dayanarak O’na olan sadakatlerini sürdürürler. Bu kişilere, hem bağışlanma hem de büyük bir ödül vaat edilmiştir.
Bu ayetler, insanlara şunu hatırlatır: Bizler, kendi irademizle yaşamımızı şekillendiririz. Eğer gerçek efendimiz olarak Allah’ı tanırsak, O’nun emir ve yasaklarına riayet ederiz. Ancak nefsimizi ya da dünyayı efendi edinirsek, bu yanlış tercihlerimizin sonuçlarına katlanmak zorunda kalırız. Cehennem azabından kurtulmak için kulak vermek: Peygamberlerin mesajlarına kulak vermek, insanın yolunu bulmasında hayati bir önem taşır. Akıl nimetini doğru kullanmak: İnanan bir insan, aklını kullanarak kendisine sunulan işaretleri ve uyarıları doğru bir şekilde değerlendirir. Takva sahibi olmak: Allah’a iman edenler, O’nun sevgisini ve azabını hatırda tutarak bilinçli bir yaşam sürerler.