“Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur.” (Necm – 43)
Necm suresinin devam eden ayetleri şu şekildedir:
47. Şüphesiz tekrar diriltmek de O’na aittir.
48. Zengin eden de yoksul kılan da O’dur.
61. Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız.
62. Haydi Allah’a secde edip O’na kulluk edin.
Bu ayetler, Allah’ın insanların hayatlarında hem sevinç hem de üzüntü veren tek yaratıcı olduğunu bildirir.
Allah’ın bu dünyada birbirine zıt tecellilerde bulunması, hem O’nun sonsuz kudretinin bir göstergesi, hem de dünyaya karşılık ahiret hayatının olacağının bir kanıtıdır.
Bu ayetleri anlamak için Allah’ın irade sıfatı ve insanın cüz’i iradesi arasındaki ilişkiyi bilmek gerekir.
Allah’ın iradesi, mutlak, eşsiz ve ezeli bir sıfattır. Var olan her şey Allah’ın iradesi ile ihata edilmiştir.
Allah, dilediğini yapar ve hiçbir şey O’nun iradesine karşı koyamaz. İnsanın iradesi ise, sınırlı ve cüz’i bir sıfattır.
Allah, insanlara hayır ve şer olan işlerde tercih hakkı vermiştir. İnsan, hayrı veya şerri dilemekle kalmaz, aynı zamanda onu yapmak için de çalışır. Bu çalışma, insanın fiilinin sebebidir.
Allah ise, insanın tercihine göre hayrı veya şerri yaratır. Bu yaratma, Allah’ın fiilinin sebebidir.
Allah, insanın tercihlerini yaratırken, onun iradesine saygı gösterir ve onu zorlamaz.
Allah, insanın tercihlerini yaratırken, ona hidayet ve öğüt verir, ancak onu buna mecbur etmez.
Allah, insanın tercihlerini yaratırken, onun sorumluluğunu da yükler ve onu yaptıklarından hesaba çeker.
Allah, insanın tercihlerini yaratırken, ona sevap ve ceza verir, ancak onun rahmetinden de ümit kesmez.
Sonuç: Kur’an’da, Allah’ın iradesi ve insanın iradesi arasındaki uyumu belirten birçok ayet vardır. Örneğin, şu ayetlerde Allah’ın iradesinin her şeyi kuşattığı, ancak insanın da irade sahibi olduğu ve kendi seçimlerinin sonucuna katlanacağı bildirilmektedir:
“Rabbinizden hak gelmiştir, artık isteyen iman etsin isteyen inkâr etsin; fakat biz hakka karşı çıkanlara öyle bir ateş hazırladık ki …” (Kehf 18/29)
“İstediğinizi yapın; ancak bilin ki Allah yaptıklarınızı görmektedir.” (Fussılet 41/40)
“Gerçek şu ki, Biz ona yolu / yöntemi gösterdik; şükredici, ya da nankör (olması artık kendisine kalmıştır)” (İnsan 76/3)