Çitos, atari ve gemboy gibi yeni moda oyunlar aldı çocukluğumuzdaki oyunlarımızın yerini. İtti bittiler, elim elim epenekler, âşık ve topaç çevirmeler hep nostalji olup tarihteki yerlerini aldılar. Oyunlarla birlikte anlayışımızda değişti, benlik ön plana çıktı. Eskiden oyunlarımız hep grup şeklinde olur, kardeşlik bağları güçlü tutulurdu. Oyun için eşler seçilir, oyun dışında kimsecikler bırakılmazdı. Mahallede olmayanlar, oyuna katılamayanlar sorulur; hasta ise ziyaret edilir, değilse penceresine bir de taş atılması unutulmazdı. Kapıyı açan Bilgi, Neriman, Şükriye Teyzeyse izin olmadığı anlaşılır, arkadaşın özgürlüğü için çoktan diller dökülürdü. Sonunda kirli elbiselerle eve gelineceği bilinse de teyzelerden vize çıkardı. Vize sesinin duyulmasını ayakkabılarıyla üst tarafta konuşmaları dinleyen arkadaşımız birden yerinden fırlar, soluğu sokakta alırdı. Arkadan bağrışmalar ise sokakta hoş bir seda bırakırdı. El ele, gönül gönüle oyun alanımıza gider; mutlu geçecek oyunumuza başlardık. En kolay ve hızlı oyundu, mahalleli çocukların itti bittisi... Hemen, portakalı soydum başucuma koydum, diye başlayan tekerlemenin sonunda bir ebe seçilirdi. Ebe yüzünü bazen bir kapıya bazen de bir evin duvarına dayayarak yüksek sesle saymaya başlardı. Sayı çoğu zaman yirmiye ulaşınca gözler açılırdı. Ebe sayma işini bitirinceye kadar diğer çocuklar saklanır, görünmez bir yere varırlardı. Ebe gözünü açınca etrafa bakar, onlardan önce duvarı sobelemeye çalışırdı. Ebeden önce duvara elini sobeleyen kazanır, son kalan çocuk duvarı ebelemez ise yeni o ebe olurdu. Bazen yakalanmamak ve duvara gizli ulaşmak için yoldan geçenlerin yanından yürünür, bazen de evden ehram alınarak kadın kılığına girilir ve ebe şaşırtılmaya çalışılırdı. Hele bir de oyun gece oynanıyorsa ebenin işi haliyle zorlaşırdı. Şaşıran ebe bu duruma sinirlenir, kabul etmemek için mücadelesini de yapardı. Çevreden geçenlerin bağrışmaları duymalarıyla beraber sorun mahalle sorunu haline gelir; bazen de oyuna mahalleden geçenler tarafından müdahale de edilirdi. Müdahil olurdu çekinmeden mahalleden geçenler. Çocuklar verilen karara saygılı olur, ona göre tavır alırlardı. Oyun akşama kadar devam eder, herkes mutlu bir şekilde evinin yolunu tutardı.
BAYRAM ŞEKERİ
Sabah camiden, dedem ve babamın eve gelmesiyle bayramın başladığını anlardık. Annem; bayram için son hazırlıklarını yapar, camiden dönüşte: “Ayakkabılarınızı silin de içeriye öyle girin.”, diye sıkı tembihlerde bulunurdu. Bizler ise yeni elbiselerimizi giymek için çoktan kalkmış olurduk. Sırasıyla büyüklerin ellerini öper, köşemize çekilirdik. Babam hemen sofranın kurulmasını ister; bir yudum çay bir parça da ekmek yiyelim, diye hane halkını sıkıştırırdı. Hızlıca sofra koyulur, amcamların gelmesi beklenirdi. Babam onlar gelmeden sofraya oturmaz, gelince de mutlu olurdu. Arefe günü pişen su böreği ve yaprak dolması da ısıtılarak sofraya getirilirdi. Hele bir de sofrada kete varsa; işte o zaman değmeyin keyfimize… Bardaklarımıza dolan, mis kokulu çayımız tatlandırılarak ketemiz eşliğinde içilir, yemeklerden de az da olsa tadılırdı. Yemeklerden fazla alınmamasına dikkat edilirdi. Küçükler büyüklerini erken saatte görmeye gelir, nasipleri ölçüsünde sofradan tadardı.
Bayramda çocuklar ise çoktan dışarı çıkmak için fırsat kollar, fırsatını bulunca da kaçarlardı. Sokakta renk renk elbiseleriyle çocuklar birbirlerinin bayramlarını kutlar, giyilen güzel elbiseleriyle gururlanırlardı. Sokaktan geçen büyüklerin elleri öpülür, hayır duaları alınırdı. Mahallede göremediğimiz büyüklerimiz evlerinde ziyaret edilir, bayramları kutlanırdı. Amacımız hem el öpmek, hem de şeker toplamaktı. Bazen tek başımıza bazen de iki arkadaşımızla hane hane dolaşır, şekerlerimizi toplardık. Aldığımız şekerleri beğenirsek hemen oracıkta midemize indiverir, diğerlerini ise eve götürürdük. Bütün ceplerimiz; renk renk, tat tat şekerlerle dolardı. Ceplerimizde unuttuğumuz şekerler ise güneş görünce erir, elbiselerimizi kirletirdi. Bu durum (hele elbisemize zarar vermişse) annemizi çok kızdırır, fırça yerdik. Şeker toplama işi genelde bayramın birinci günü olur, diğer günler şeker toplayan olmazdı. Birinci gün akşama kadar şeker toplar, topladığımız şekerleri poşetleyerek saklardık. Kimseler almasın diye de iyice bir yer seçilir; annemizin haberi olmasına dikkat ederdik. Çünkü bu konuda tek müttefikimiz annelerimiz olur, onun şekerlerimizden almasına müsaade ederdik. Topladığımız şekerler bazen ikindi çayında önümüzde olur, bazen de gelen çocuklara hediye olarak verilirdi…