Tebriz Kapı’da, Leblebici Yokuşu’nun üstünde, Gümüşgöz Çeşmesi’nin hemen ötesinde, iki katlı toprak damlı bir ev vardı. Bugün yazacaklarım, aslında o eski evin ve orada geçen güzel anıların hikayesi... Şehrin sert kışları öncesinde yapılan hazırlıkların, o yoğun telaş ve koşturmacaların tanığıydı bu iki katlı toprak ev. Alvarlı Muhammet Lütfi Efendi’nin bir dönem kaldığı yer olarak bilinir, içinde sanki ulvi bir ruh taşıdığı söylenirdi. Yuklukları, kürünü ve tavandaki ince işlemleriyle bu ev, şehrin nadide yapılarından biriydi; "biriymiş" diyorum çünkü ne yazık ki kıymetini tam bilemedik, fark edemedik.
Evimizin önünde bir binek taşı vardı; dedem o taşı, evin toprak dam çatısı dondurulurken yaptırmıştı. Sert kış öncesi hazırlıklarda, o taş da sanki evin bir parçası gibi orada durur, yılların tüm hikâyelerine şahitlik ederdi. Dedem çoğu zaman o taşın üzerine oturur, cebinden eski çakısını çıkarır, meyve soyardı. Elindeki meyveden bir dilim kendisi alır, bir dilim de biz torunlarına uzatırdı. Sessizce oturup sohbet etmezdi ama bir yandan bize o meyveleri yedirirken gözlerindeki şefkat ve huzur her şeyin ötesindeydi.
Kış yaklaştığında, camlara dikkatle laylon çekme işini babam üstlenirdi. Rüzgârın ve soğuğun içeri girmesini engellemek için büyük bir özenle çalışırdı. Babam bu işlere öyle bir titizlikle girişirdi ki; sanki sadece evi değil, bizi de soğuktan ve hayatın sertliğinden koruyordu. Biz torunları ise onun titizlikle monte ettiği laylonlara küçük delikler açmadan duramazdık. Babam hiçbir şey demezdi, sabırla o delikleri onarır, soğuğa karşı bir kez daha evi güvence altına alırdı.
O eski evde, o soğuk Erzurum kışlarına karşı verilen mücadele, aslında hayatın tüm zorluklarına karşı bir dayanma azmini öğretiyordu bize. Çatıdaki toprak dam, içine sinmiş ulvi anılar, babamın elleriyle yaptığı tamiratlar… Her şey, hayatın içinde saklı olan o saf ve koruyucu sevgiyi anlatıyordu.
Şimdi o evin, binek taşının ve çocukluk anılarımın hatırasıyla, her soğuk kış günü içimde babamın ve dedemin o sıcak merhametini hissediyorum. Onların büyük bir çınar gibi koruyup kolladığı ailemiz, kışın soğuğuna, hayatın zorluklarına hep o eski evde olduğu gibi hazırlıklı. Tebriz Kapı’daki o iki katlı toprak damlı ev, önündeki binek taşıyla birlikte, bugün hâlâ bizim içimizde yaşıyor; bir kış hatırası, bir çocukluk sevinci, bir dedenin ve bir babanın sessiz şefkati olarak.
Taner bey efenin oturduğu o evi babam bana göstermişti şuan gözümün önünde,bir çok evin önünde binek taşı vardı.At eğerlenir o taşın önüne yenaştırılır binilirdi. Ev büyükleri minder atar otururlardı. Misafirine kahve içirilir di. Hayvanlara tuz verilirdi. Bacaların pencerelerin naylonlanması da vardı. Bende aynı işi yapardım. 60 yıl önce ki anılarımızı yenilediniz. Vefat etmiş büyüklerimize Allah cc rahmet eylesin Mekanları cennet olsun. Selamlar