Kapı aralığında unutulmuş gibi duran yünler… Kim bilir, belki de uzun zamandır oradalar. Ali Paşa Mahallesi’nde dar bir sokakta karşıma çıktıklarında, çocukluğumun o eski yün çırpan analarını, gülen yüzleriyle mahalleyi neşelendiren komşularımızı hatırladım. Yün çubuklarını, ellerinde yünü döven ezeleri aradım ama bulamadım. Acaba gördüğüm bir hayal miydi? Hâlbuki o günlerde her mahallede olurdu bu analar. Şimdi neredeler, bilen var mı?
Çocukluğumuzda yün çırpma bir işten öteydi, mahallede bir panayır havası estirirdi. Çoluk çocuk, genç yaşlı demeden herkes bir araya gelir, o telaşın içinde kaybolurdu. Kadınlar ellerinde yün çırparken, çocuklar etrafta koşturur, gençler yaşlılara yardım ederdi. Herkes, ama herkes “ben” değil “biz” olurdu. Komşuluk bu kadar sıcaktı, dayanışma bu kadar içten…
O günlerin üzerinden ne kadar zaman geçti? Şimdi sokaklarda o yün çırpan anaları göremeyince fark ettim, o güzel insanlar çoktan çekip gitmiş. Eskiden şehrin her mahallesinde, her sokağında, her köşe başında karşımıza çıkan o tatlı telaş şimdi sadece hatıralarda yaşıyor. Artık ne kapı aralarında yün var ne de sokaklarda yankılanan kahkahalar.
Bugün o eski mahalle kültürünü ararken, aslında sadece yün çırpan anaları değil, o “biz” duygusunu da özlüyoruz. Çocukluk günlerimizin sıcaklığını, hep birlikte gülüp eğlenmeyi, el birliğiyle iş bitirmenin huzurunu hatırlıyoruz. Modern hayatın yalnızlığına sıkışmışken, o kaybolan günleri bulmak için şehrin her köşesini dolaşıyorum. Ama bulamıyorum. Belki kaybolmadı, sadece gözden uzaklaştı, gönülden de mi uzaklaştı dersiniz?
Bu yazı, o günleri yaşayanlara bir hatırlatma, bilmeyenlere ise bir çağrı olsun. Mahalle kültürüyle büyüyen bir neslin en güzel mirasıydı bu dayanışma. Belki bir gün yeniden filizlenir o güzel dostluklar, belki bir gün sokaklarımızda yine yankılanır komşuların kahkahaları… O eski mahalle panayırından bugünkü modern yalnızlığa dönüşen sokaklarımız yeniden canlanır.