93 Harbi (1877-1878), Osmanlı Devleti'nin varoluşunu tehdit eden ciddi bir dönüm noktasıydı. Bu savaş, yalnızca askeri çatışmalarla değil, aynı zamanda geniş toprak kayıplarıyla da sonuçlandı. Osmanlı'nın doğu sınırları, bu savaş sonrasında yeniden şekillenmek zorunda kaldı. Berlin Muahedesi ile birlikte, Osmanlı Devleti, sadece topraklarını değil, binlerce insanın yaşam alanlarını da yeniden düzenlemek zorunda kaldı. İşte tam bu noktada devreye, İstanbul'dan Erzurum İstihkam Komisyonu Reisi Mirliva Şahap Paşa girdi. Ona verilen görev, belki de askeri hayatının en hassas ve karmaşık işlerinden biriydi: Osmanlı ile Rusya arasındaki sınırın adil bir şekilde belirlenmesi.
Berlin Muahedesi, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yeni bir sınır hattı çizmişti. Ancak bu çizgi, kağıt üzerindeki bir çizikten fazlasını ifade ediyordu. Köylerin bir kısmı Osmanlı tarafında kalırken, tarım arazileri ve meralar Rusya sınırına dahil edilmişti. Aynı şekilde, bazı köylerin evleri Rusya’ya dahil olurken, geçim kaynakları Osmanlı'da kalmıştı. Bu karmaşık ve insan hayatlarını doğrudan etkileyen sınır sorunu, ciddi diplomatik gerilimler yaratıyordu. Bu sorunun çözümü ise Şahap Paşa'nın omuzlarına yüklenmişti.
Şahap Paşa'nın görevi sadece bir sınırı belirlemekten ibaret değildi; onun sorumluluğu, halkın yaşamını en az zarar görecek şekilde düzenlemekti. Bu görev, Osmanlı yönetimi tarafından tam yetki verilerek ona tevdi edildi. Ancak tek taraflı bir çözüm mümkün değildi. Rusya'nın da bu sınır belirleme çalışmalarına katılması şarttı. Bu nedenle, Rus tarafına da bir görevli atanarak, sınırın iki tarafın mutabakatıyla çizilmesi sağlanacaktı. Şahap Paşa, Rus yetkililerle işbirliği yaparak sınırı adil bir şekilde belirlemekle görevlendirilmişti. Ancak, bu süreçteki en büyük zorluk, bölgedeki halkın yerleşim yerlerini ve tarım arazilerini kaybetmeden bu sorunu çözmekti.
Bu noktada Şahap Paşa, diplomatik inceliği kadar, yerel halkla kuracağı ilişkiyi de ön planda tutmak zorundaydı. Zira sınır hattı, sadece iki devlet arasında bir çizgi değil, aynı zamanda halkın günlük yaşamını sürdürebilmesi için bir denge unsuru olmalıydı. Sınırları çizmek kolay olsa da, insanların hayatlarını yeniden inşa etmek ve geçim kaynaklarını korumak çok daha zor bir görevdi.
Şahap Paşa, bu zorlu görevde dikkatle hareket etmeli ve mümkün olan en adil çözümü bulmak için Rus yetkililerle yakın işbirliği içinde çalışmalıydı. Osmanlı yönetiminden gelen talimatların beklentisiyle, karar sürecini hızlandırmak ve halkın geleceğini güvence altına almak için sahaya inmesi gerekiyordu.
Bu tarihi süreç, bizlere şunu hatırlatıyor: Devletlerin çizdiği sınırlar, yalnızca haritalar üzerinde değil, insanların yaşamlarının ortasında şekillenir. Şahap Paşa'nın üstlendiği görev, sadece bir askeri ya da diplomatik iş değil, aynı zamanda binlerce insanın kaderini etkileyen bir sorumluluktu. Ve her ne kadar sınırlar haritalara işlenmiş olsa da, o dönemin insanları için bu sınırlar, hayatın en temel kaynaklarına erişim mücadelesi anlamına geliyordu.
Şahap Paşa’nın bu hassas görevi, bugün de diplomasi ve insan hayatı arasındaki o ince çizgiyi gözler önüne seriyor. Zira sınırları çizmek bir devlet meselesi, o sınırların ardında hayatı sürdürebilmek ise bir insanlık meselesidir.
93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşı gibi çok çok önemli bir savaşta çok cok önemli görevler üstlenen Mirliva Şahap Paşa sadece bir proje çizen mimar değil, aynı zamanda savaşın bizzat merkezinde olan, tüm önemli görevlerde tercih edilen bir komutan... Ve bu komutan tarih kitaplarında yok.