TRT Erzurum Radyosu’nun Çocuk ve Gençlik koroları, artık özel günlerde boy gösteriyor..
Gümbür gümbür geliyorlar..
Özellikle bu son günlerde büyük bir yoğunluk yaşayan TRT Erzurum İl Müdürlüğü, tatlı bir yorgunluğu da beraberinde yaşıyor.. Said Gülebenzer’in yönetimindeki Gençlik Korosu ile Yasemin Deniz Akköse’nin idaresindeki Çocuk Korosu, kıymetli işlere imza atıyor. Çocuk Korosu 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramında TRT Türkü’de canlı performans ortaya koyarken, Gençlik Korosu da 19 Mayıs Atatürk’ü anma, Gençlik ve Spor Bayramında sahne aldı. Bir süreden beridir muntazaman çalışma gerçekleştiren her iki koro, TRT Erzurum Radyosu’nun el bebek, gül bebek baktığı bir koro da aynı zamanda. Zira, geleceğin Türk Halk Müziği sanatçılarının yetişeceği bu platform, üzerine düşülmesi gereken bir platform ve korunması da gerekir. Öncelikle bir türküsever olarak gerek Çocuk Korosu ve gerekse Gençlik Korosunun yaşatılıyor olmasında emeği geçen yönetim kadrosu başta olmak üzere herkese çok teşekkür. İyi ki varsınız ve iyi ki korolar yaşıyor, yaşatıyorsunuz.
Mükerrem Kemertaş’lar, Raci Alkır’lar, Mehmet Çalmaşır’lar, Kenan Tuna’lar, Aysun Gültekinler, Gürkan Özpeker’ler, Nurullah Akçayır’lar, daha adını sayamayacağım nice bu korolardan yetişmiş kıymetlerin yerlerini almaya aday bu çocuk ve gençlere başarılar, vefat edenlere de rahmet diliyorum.
--
O ucube bina artık iyi bir işe yarayacak..
Bak bu iyi haber!
Sanırım Refah Partili Sıddık Polat Belediye başkanıyken yapılmıştı o bina.
Hiçbir özelliği, hele de estetik değeri olmayan bir ahşap binaydı, niye yapılmıştı, bugün olmuş halen daha anlamış değilim.
Daha çok halkın Çeçenistan Parkı diye bildiği Yenişehir semtindeki Palandöken Belediyesi’ne ait çay bahçesinin yanındaki bu ucube binadan bahsediyorum.
Birara, yine sanıyorum AK Partili Cenap Köksal Birdal’ın Belediye başkanlığı döneminde İlçe Kent Konseyinin toplantılarına ev sahipliği etmişti o teras katlı bina ama sonra ondan da vazgeçildi, öyle kendi haline bırakılmıştı.
Yıllardır oranın yanından geçeriz, o güzelim bakımlı parka da yakışmıyor diye iç çeker dururduk.
Palandöken’in çiçeği burnundaki Belediye Başkan Yardımcılarından Vakur Alemdar ile konuştum, o binanın yerinde bundan böyle Et ve Süt Kurumu’nun satış marketi olacak.
Beldiye Başkanı Muhammet Sunar’ı da aradım, Kombina yönetimi ile protokol yaptıklarını, meclisten de karar çıkarttıklarını söyledi, o bölgede oturmamama rağmen nasıl sevindim, anlatamam.
Artık o bölgede oturanlar Gez mahallesine gitmek zorunda kalmayacak, hemen o parkın yanındaki marketten alışveriş yapabilecek.
Hem o bölge insanı büyük bir dertten kurtulmuş olacak, hem de o ucube bina nihayet revizyondan geçerek adamakıllı bir işe yarayacak, hem de bizim bu sıralar size verebileceğimiz güzel bir haber, ya da müjde olacak.
Bu benim son kararımdır!
---
Gün geçmiyor ki bir açılış olmasın, yeni bir marka firma açılmasın..
Yıldızkent’in yıldızı parladı!
Hiçbir hafta sonu olmasın ki Yıldızkent’te bir açılış yapılmasın.
Artık bakıyorum da, marka firmalar da keşfetmiş bu Yıldızkent’i!
Her gittiğimde biraz da büyüdüğünü, konut ve işyeri sayısının arttığını gördüğüm, şaşırdığım Yıldızkent’te bir açılış daha gerçekleşti.
Beşiktaş eski As Başkanlarından Emre Kocadağ ile Esat Kocadağ kardeşlerin sahibi olduğu, Türkiye’nin yerli kahve markalarından Ekspressolab, müşterilerinin hizmetine girdi.
Alparslan Türkeş Bulvarı üzerinde toplam 780 metrekare alana sahip marka kafenin işletmecileri Burak Yıldırım ile Mustafa İstanbullu, hem böylesine yerli bir firmayı işletiyor olmaktan hem de 20 kişiye istihdam sağlamaktan dolayı mutlu ve gururlu olduklarını söylüyorlar.
Açıkçası çok para harcamıştı ortaklar, ben kendi adlarına endişe duymuyor değildim.
Açılışı sonrası adeta müşteri akınına uğradığını gözlemlediğim işyerine bu ilginin sebebini sorduğumda Burak Yıldırım, ‘’ Özellikle gençler bu markayı çok iyi biliyor. Bu yatırıma koyulurken hiç tereddüt etmedik, çünkü kurumsal bir firmanın işletmecisi olacağımızı, hiçbir zararla karşılaşmayacağımıza emindik’’ değerlendirmesini yapıyor.
Ne diyeyim, Allah yollarını, izlerini açık etsin, bereketli olsun..
--
Eski mahallelerin yok oluşuna bir sitem de 3 Kümbetlerdeki babaocağını bulamayan Tuncay Kemertaş'tan geldi ..
Zülf-ü yare dokundu!
Kentsel dönüşümün faydaları elbette ki say say bitmez.
Özellikle eski, kıt ve kısıtlı malzemeler ile geçmiş dönemlerde yapılan yapıların riskli, aynı zamanda sorunlu, ekonomik ömrünü tamamlamış olması dikkate alındığında kentsel dönüşüm kesinlikle doğru tercihtir.
Çarpık yapılaşmanın da önüne geçilmesini hedefleyen, sorunlu alanları ve binaları daha yaşanabilir ve sağlıklı hale getirmek için pek elzem olan dönüşüm, zaman geçtikçe daha çok kabul gören ve talep edilen de bir tercih olmuştur.
Tüm yurtta olduğu gibi Erzurum’da da yıllar önce başlatılan kentsel dönüşüm, zaman zaman sancılı da olsa bugüne gelindi ve bir başarı hikayesi yazıldı.
Yazıldı ama günün sonunda memnun olanlar kadar memnun olmayanlar da vardı.
Özellikle mahallelerin tarihe karışması, belli ruhun ortadan kalkması, tamamen yabancılaşmış bir kent dokusunun, ruhunun oluşması dudak büktürdü.
Geçmiş kayboldu, hatıralar zayi edildi.
Zatım da zaman zaman kentsel dönüşüm gerçekleşirken dikkate alınması gereken hususlar konusunda bu sütunlarda çok kalem oynattığım oldu.
***
İsmi Erzurum ile özdeşleşen Türk Halk Müziği sanatçılarından merhum Mükerrem Kemertaş’ın oğlu sanatçı Tuncay Kemertaş da bu soruna parmak basanlardan oldu.
Adeta kendi deyimiyle zülfü yâre dokundu.
Her Salı akşamları saat 20.00’de TRT Erzurum Radyosu Reyhani stüdyosunda canlı müzik proğramlarına başlaması sebebiyle artık sıklıkla baba ocağına gelen oğul Kemertaş da aynı dertten yakınmaya başladı.
Babasının 3 Kümbetlerdeki bugün yerinde yeller esen evinin etrafını gezdikten sonra düşüncelerini dile getiren Tuncay Kemertaş, ‘’ Bırakın evimizi, mahallemizi bulamadım. Vardı, yok şimdi. Tarihi dokuyu göremiyoruz bir defa. Kültürel hafızamız yok olmuş. Kentsel dönüşüm yapılırken bazı hassasiyetler dikkate alınmalıydı ama maalesef o yapılmamış. Keşke olmamış olsaydı. Yazık olmuş’’ diyor, iç çekerek…
---
13 yıl onca ağırlıkla yaşadı!
El hak doğrudur. Yazar ne güzel demiş. Kolay anlatılıyor acılar, kolay yazılıyor. Ama kolay yaşanmıyor. DSİ’den emekli arkadaşım Sedad Öztaşkın’ın oğlu Serkan Öztaşkın’ın tam 13 yıl sırtında taşıdığı platinleri görünce, işte ateşin düştüğü yeri yaktığını daha iyi anlıyor insan. Bir çoklarınız belki daha önce görmüş, hatta yaşamış olabilirsiniz. Ama ben ilk defa o kadar geniş çaplı bir materyal görünce adeta dehşete kapıldım. Yıllar önce kayak uğruna çıktığı Palandöken’de düşen ve sırtından feci şekilde yaralanan, sonrasında takılan platinler ile tam 13 yıl yaşamak zorunda kalan Serkan’ın şu ana kadar ne denli acılar yaşadığını daha iyi anlıyorum. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesinde Prof. Dr. Murtaza Çakır’ın operasyonla aldığı o platinlerden şükür Serkan kurtuldu ama bunca yıl yaşadıklarını bir de gel ona sor. Genç kardeşime ve babasına geçmiş olsun dileklerimi iletirken, insan hayatının ne denli sürprizlere maruz kaldığını da anlıyor olmanın hissini yaşadığımı belirtmek istiyorum,
---
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten daha kolaydır! (Mark Twain)
DUVARIN DİLİ: Kahvenin suçu yok. Siz hatır bilmediniz!